feminist olmak, hem toplumsal mücadeleyi hem de kişisel bir ayakta kalma stratejisini içerebiliyor. hem toplum hem de tek tek kadınlar olarak nereden nereye gelebildiğimizi görmek, bundan gurur duymak çok önemli ama hepsi bu değil
geçtiğimiz hafta ülke gündemine iki farklı alanda sistematik erkek şiddetine dair haberler düştü. medyayı az buçuk biliyorduk da meclis çatısı en şaşırmayanımızı bile şaşırttı. bu kadar pervasızlaşmış erkekler karşısında belki farklı mücadele yöntemleri denemek gerekiyor
mevcut cezasızlık koşullarının erkekleri egemenliklerine dayanan suçları işlemeye teşvik ettiği açık bir gerçek ama çevrelerinde gördükleri hoşgörünün de bu konuda etkili olduğu ve bunun tersyüz edilmesi gerektiği de açık değil mi?
erkek şiddetine karşı örgütlü mücadelemiz vazgeçilmez ama her birimizin, tek tek buna karşı güçlenmesi gerekiyor çünkü genellikle şiddete bir başımızayken maruz kalıyoruz. güçlenmek sadece fiziksel ve psikolojik bir süreç değil, alışıldık değer yargılarımızı sorgulamayı da içeriyor
muhammed kendirci 15 yaşında bir meslek lisesi öğrencisiydi, staj yaptığı marangozhanede bir saldırıya uğradı ve beş günlük hayatta kalma mücadelesinin ardından yaşamını kaybetti. bu korkunç olayın bütün veçhelerini ve faillerin kimliğini anlamak zorundayız
kadınların ve emekçilerin ölümlerinin sayılara indirgendiği bir dönemden geçiyoruz. bu ateşten zincirin son halkası dilovası’ndaydı. ölenlerin hiçbirinin erkek olmaması tesadüf değil, dilovası katliamı ilk de değil. büyük resmi unutmayalım ama bu katliamın son olması için küçük ayrıntılara odaklanmak ve somut hedefler belirlemek gerek
kadın kurtuluş hareketi erkek şiddetine karşı mücadeleyle sınırlanamaz, erkek şiddetine karşı mücadele de yasal önlemler, dayanışma ve destek çalışmalarından ibaret olamaz. cinsiyet eşitliğini, kadın özgürlüğünü ve lgbti+ varoluşu hedef alan politikalar git gide yükselirken geçmişte başvurduğumuz ama bugün için yeni olan araçlar üzerine düşünmenin zamanıdır
seks köleliği küresel bir olgu, kurbanları en çaresiz olanlar, yöntemleri çok vahşi ve kâr edenler çeşitli kurumlarca korunuyor. devletlerarası ilişkilere ve feminist politikaya bu açıdan bakmakta yarar var
geçtiğimiz aylarda disk basın-iş’te, özellikle sendikal çevrelerin ilgisini çekebilecek bazı gelişmeler yaşandı. üzerinden epeyce zaman geçti, bunun sakin düşünme imkânı sağladığına inanıyorum ve aslında emekten yana herkesin ilgilenmesi gereken bu gelişmeleri, biraz da öznel bir yerden aktarmak istiyorum
pembe yaka’dan senem, yeniden gündeme getirilen 11. yargı paketini, “aile yılı” kapsamında görüyor ve lgbti+ varoluşun zor gücüyle bastırılmaya çalışılması anlamına geleceğini söylüyor ve ekliyor; “bu yıl ‘aile yılı’ olduğu kadar direniş yılıydı”
jane goodall 1 ekim günü, 91 yaşında, doğal nedenlerle hayatını kaybetti. son zamanlarına kadar hareketliydi, alameti farikası haline gelmiş balıkçı yaka kazağı, omuzlarına attığı şal ve boynundaki zincirin ucunda bir afrika haritasıyla etkinlikten etkinliğe koşturuyordu. çocukluk hayallerini, hayal bile edemeyeceği şeyleri gerçekleştirmenin huzuru ve mutluluğuyla göçtü
7 ekim 2023 günü, dünyanın en büyük açıkhava hapishanesi olan gazze’nin duvarları yıkıldı. israil buna, 1948’den beri süren tehcir saldırısını artırarak ve bir soykırım süreciyle cevap verdi. yer kürenin her yerinde halklar sokakları doldurdu, ablukayı kırmak için yıllardır denize açılan özgürlük filoları, akdeniz’de bir hayalet gibi dolaşıyor. 5 ekim, filistin’in yanında işgalin karşısında olanların harekete geçtiği gün olacak
abd’de 1960’lı ve 1970’lı yıllardaki siyah kurtuluş hareketinin önemli eylemcilerinden assata shakur 25 eylül’de, 78 yaşında, siyasi mülteci olarak yaşadığı küba’da öldü. o geçen yüzyılın devrimci kadınlarının çok bilinmeyen ama önemli örneklerinden biriydi
mahsa jina, kişiliğinde hem ezilen kürt kimliğini hem de baskı altına alınan, sömürülen kadın kimliğini bir araya getiriyordu. öldürülmesinin ardından bir insan hakları eylemcisi, “bir kadın olarak gözaltına alındı, kürt olması gözaltının ölümle sonuçlanmasına sebep oldu” dedi.