Hacile Hanım 75 yaşında, “Çalışmadan duramam” diyor!

Beş çocuğundan on üç torunu, on üç torunundan da dokuz torun çocuğu olan Hacile Durukan, yetmiş beş yaşında, haftanın yedi günü sabahtan geç saatlere kadar çalışıyor. Durukan, “Çalışmadan duramam. İnsanlarla iletişim halindeyim. Dükkânı bir gün kapatayım, eş dost ‘teyze neredeydin, gelmedin?’ diyor, bu da beni mutlu ediyor” diyor.
Paylaş:
Gülay Fırat
Gülay Fırat
glyfirat@gmail.com

Çevik hareketlerle tezgâhına gelen müşterilerinin bir dediğini ikiletmeyen Hacile Hanım, yaşını kendi ağzıyla söylemese kesinlikle “yetmiş beş” demezsiniz. Akranlarından farklı olarak hem dinamik hem heyecanlı, yani maşallahı var. Pek çok kadın işçinin aksine o çalışma hayatına hayli geç yaşta, otuz sekizinden sonra başlamış. Adeta uçup giden yıllara geri dönüp baktığında otuz- otuz beş yıllık esnaf olan Hacile Hanım, geçen onca zamana rağmen çalışmaya doyamamış. Sağlığı elverdiği sürece işini bırakmaya hiç niyeti yok… Durmak bilmeden çalışan Hacile Hanıma, “Yorulmuyor musunuz?” diye sorunca, “Çalışmadan duramam ki. Hem burada insanlarla iletişim halindeyim. Dükkanı bir gün kapatayım, tezgâhımı açmayayım eş-dost ‘Teyze neredeydin, gelmedin?’ diyor, bunu duymak beni mutlu ediyor” diyor. O, çevresinde sevilip sayıldığını görmenin mutluluğuyla çalışma hayatına devam eden torun çocuğu olan bir kadın… Evet bu hafta Senin Hikayen Benim Hikayemin kahramanı azimli bir nine; Hacile Durukan…

Arı gibi çalışıyor

Ayağında spor ayakkabılar, ayak bileklerine kadar uzun eteği, üstünde yine uzun kollu penyesi, kasa olarak kullandığı bel çantası, başında tülbenti ve bileklerinde doğal taşlarıyla hayata dört elle sarılan bir kadın var karşımızda. Aslen Trabzonlu olan Hacile Durukan ile İstanbul Beykoz’da, Anadolu Kavağı’nda yolumuz kesişti. Yuşa Tepesi’nde esnaflık yapan emekçilerden biri olan Hacile Hanım, yazın bunaltan sıcağına ya da kışın donduran soğuğuna bana mısın demeden haftanın yedi günü dükkânını açıyor, tezgâhını donatıp arı gibi çalışıyor.

Onu ilk gördüğümde bir çuvalın başında taze fındıkları yeşil kabuklarından ayıklıyordu. Konuştukça öğreniyorum ki, ana-kız karşılıklı tezgâhlarda esnaflık yapıyorlar. Ve aralarında hem ana-kız, hem de güçlü bir kadın dayanışması var. Birbirlerini kolluyor, yardım ediyorlar. Böylelikle sabahtan akşama haftanın yedi günü cancana-başbaşa çalışıyorlar.

“Büyük kızımla aramda 17 yaş var!”

Dükkânından dışarı uzanan tezgâhında su, birbirinden güzel şekerlemeler, bal, pekmez gibi birçok ürünün yanı sıra kızının yaptığı çeşit çeşit reçeller, kudret narı, kantoron yağı da bulunan Hacile Hanıma yaşını soruyorum, “Yaşımı sorma, benim yaşım çok” diye yanıt veriyor… Ne kadar çok diye sorunca da, “75 yaşındayım” diyerek başlıyor anlatmaya. Röportaj vermeye alışık olduğunu, daha önce de birçok kez youtuber’larla konuşup çekimler yaptığını da gururlanarak belirtiyor…

Yuşa Tepesi esnaflarının “sevilen yüzü” olmayı başaran Hacile Hanım, “Evlendiğimde on altı yaşındaydım. On yedi yaşımda ilk bebeğimi kucağıma aldım,” diyerek bana karşı tezgâhtaki kadını işaret ediyor, “O Sevgi, benim ilk çocuğum, aramızda on yedi yaş var çünkü onu kucağıma aldığımda on yedi yaşındaydım.” Röportaj yaptığımızı gören kızı Sevgi de kısa bir an yanımıza gelerek, “Buranın en yaşlı esnaf teyzesi benim annem” diye vurguluyor gülümseyerek, sonra her nasılsa bir anda ortadan kayboluyor. Böylelikle Hacile Hanım, her iki tezgâha tek başına bakarken, sorularımızı yanıtlamayı sürdürüyor… Biz konuşurken bir yandan da kızının tezgâhına gelen müşterilerin yanına ok gibi fırlayıp bir poşete doldurduğu meyveleri tartıyor, satışını yapıyor…

“Kayınvalidem ‘Benim oğlum eşini çalıştırmaz’ dedi!”

Hacile Hanımın hayatı da ailesinin istekleriyle şekillenmiş aslında ve bugünlere öyle kolay gelmemiş. Hani, sık sık karşılaştığımız iki uç, “aile zoruyla çalıştırılanlar” ve “aile zoruyla çalıştırılmayanlar” ikileminde onun şansına ikincisi denk gelmiş. Hacile Hanım da çok istemesine rağmen ailesinin rızası olmadığı için uzun yıllar çalışamamış, çocuklarına bakıp evini çekip çevirmiş:

“Gençliğimde çalışmayı çok istemiştim ama beş çocuğum vardı. Onlarla ilgilenmekten kendim için pek bir şey yapamadım. Zaten kayınvalidem ‘Benim oğlum eşini çalıştırmaz’ dedi hep. Eşim erkek terzisiydi, erkek takım elbiseleri dikerdi. O da annesinin sözünü dinledi. Bu yüzden bir işe girmeme izin çıkmadı. Şimdi düşünüyorum da o zamanlar belki işe girseydim, çalışsaydım şimdiye kadar emekli olurdum. En azından benim de bir emekli maaşım olurdu…”

“Buranın tatili yok!”

Aynı muhitte neredeyse otuz yıldır çalışan Hacile Hanım, bir şirkette çalışır gibi ciddiyetle işbaşı yaptığını anlatıyor. Hatta bazen dükkânında uzun mesailer bile yapıyor;

“Ben ilk kurulduğundan beri buradayım. Dükkânımı, tezgâhımı sabah 08.00 – 09.00 gibi açıyorum. İşin yoğunluğuna göre çalışma sürem değişir. Yaz akşamları kalabalık geç saatlere kadar bitmez, öyle zamanlarda saat 01.00 – 02.00’ye kadar ayaktayım, buradayım. Haftanın yedi günü çalışıyorum çünkü buranın tatili yok!”

“Çalışmayı seviyorum”

Yaşıtları torun severek istirahat ederken Hacile Hanımın geç saatlere kadar çalışması, bu gücü kendinde görmesi haliyle bana farklı geliyor; yoksa çocukları ona bakmıyor mu, diye ister istemez merak ediyorum, “İstesem bakarlar” diyor hemen ve devam ediyor, “ama ben istemiyorum. Buraya alıştım, Yuşa Tepesi’nin havası çok güzel, bana iyi geliyor. Hem elim ayağım tutarken kimseye muhtaç olmak istemiyorum.” Bu yanıtı üzerine ona ileri yaşta bu kadar dinamik olabilmenin sırrını soruyorum, “Çalışmayı seviyorum, tembelliği hiç sevmiyorum. Evde de olsam oturamıyorum” diye yanıt veriyor. Ancak sohbet ilerledikçe, eskisi kadar enerjik olmadığını itiraf ediyor Hacile hanım, “Çalışmayı seviyorum ama yoruluyorum da bazen… Eskiden, daha gençken hiç yorulmuyordum. Şimdi yorulduğumda gidip dinleniyorum sonra yine gelip çalışıyorum, ne yapayım?” diyor.

“Gençliğimde kendimi düşünmeye fırsatım olmadı!”

Hacile Hanım eşini bir süre önce kaybetmiş, para kazanmanın yanı sıra sosyalleşmek için de çalıştığını ima ediyor, “Ev kirası vermiyorum, kendi evimiz. Dul aylığı alıyorum. Çalışmak sadece para kazanmak değil benim için, aynı zamanda diğer insanlarla sürekli iletişim kurabildiğim çok zevkli bir hobi. Ayrıca bu sayede kimseye muhtaç olmadan yaşıyoruz. Beş çocuğum olduğu için kendimi düşünmeye fırsat bulamamıştım… Hayat geldi, geçti, bitti hayat… Bu yüzden sağlığım yerinde olduğu sürece çalışmak istiyorum, bu beni mutlu ediyor.”

Yokuş yukarı yürüyor!

Evinin iş yerine yakın olduğunu söyleyen Hacile Hanım, işe bazen bir yakınının arabasıyla geldiğini söylüyor. Tabi her zaman şansı yaver gitmeyebiliyor. O zaman da yokuş yukarı olan Yuşa Tepesi’ne yayan olarak çıktığını anlatıyor;

“Burası çok yokuş ama bizim ev yakın sayılır. Şu yokuşu zor olsa da yürüyerek çıkabiliyorum, bazen de tanıdıklardan, diğer esnaflardan buraya gelip giden biriyle dükkâna geliyorum” diyor.

“Arada gezmeye de gidiyorum”

Bitmek bilmeyen çalışma hayatında, kendisine hiç zaman ayırmıyor mu, diye düşünüyorum… Bunu kendisine sorunca, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, “Arada bir ‘kaçamak’ yapıyoruz, gezmelere falan gidiyorum. İşte ne yapalım, hayat..” diye konuşuyor.

Bu arada 75 yaşında azimli bir emekçi olan Hacile Durukan’ın beş çocuğundan, 13 torunu, onlardan da 9 torun çocuğu bulunuyor! Doğrusu, her birinin ismini aklında tutabiliyor mu, merak ediyorum. O da çocukları, torunları ve torun çocuklarının isimlerini yani toplam yirmi yedi ismi saymaya başlıyor… Bir yandan sayıyor, bir yandan da kendi tezgâhına gelen müşterinin istediği ürünü hazırlayıp satıyor. Bu sırada zaman zaman durup düşünmesi gerekse de tüm isimleri tamamlıyor. Zaman zaman neşeli, zaman zaman buruk geçen sohbetimiz biterken, sert bir rüzgârla havalanan büyük şemsiyesini görüp hızlı bir çalımla atağa geçerek uzaklaşmadan sopasından yakalıyor ve aynı el çabukluğuyla toparlarken gülümsüyor…

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!