18 Ağustos Pazartesi günü (dün) kamu emekçileri hükümetin düşük zam teklifine karşı ülke çapında sokağa çıktı. Merkezi eylemler Ankara’da düzenlendi. Burada farklı konfederasyonlar farklı güzergahlardan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önüne yürürken İstanbul Kadıköy’deki eyleme ağırlıklı olarak KESK’e bağlı sendikalara üye kamu çalışanları ve yanı sıra HAK-SEN konfederasyonuna bağlı kamu çalışanları katılmıştı. DİSK, Tüm Emekliler Sendikası, Özel Öğretmenler Sendikası, İstanbul Tabip Odası ve mühendis odaları da destek için alandaydı.
Biz de Kadın İşçi olarak İstanbul Kadıköy’deki eyleme katılan kadın emekçilerle konuştuk.
“Terfilerde ikincil olmak istemiyoruz”
Eylemde basın açıklamasını okuyan Tüm Bel-Sen İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Hüsniye Arapoğlu ile konuştuk. Hükümetten gelen teklifin çok kötü olduğunun altını çizerek, yoksulluk sınırının 85 bin olduğu bir ortamda gerçek, anlamlı ve gerçek enflasyonla her zaman güncellenen maaşlar almak istediklerini söyledi. “Maalesef hükümetin teklifi bu anlamda çok yetersiz. O nedenle bizler gerçekten emekçinin yaşayabileceği bir maaş alacağı rakamları istiyoruz” dedi.
Arapoğlu kadın kamu çalışanları için taleplerinin neler olduğunu ise şöyle özetledi:
“Bir kere işyerlerinde, iş ortamlarında ayrımcılık ve mobbinge karşıyız. Kreşler açılmasını istiyoruz. Doğum haklarımızın çok daha artırılmasını istiyoruz. Terfilerde, görevlendirmelerde ikincil olmak istemiyoruz. Taleplerimiz bunlar.”
“Biz niye yaşıyoruz, niye çalışıyoruz diye sorguluyoruz”
Boğaziçi Üniversitesinde Eğitim-Sen işyeri temsilcileri olan Esra Şener ve Semire Karadağ da Kadıköy’deki eylemdeydi.
Esra Şener anaokulu öğretmeni, Semire Karadağ ise kütüphaneci. İkisi de 15 yıldır kamu çalışanı. Ancak üniversitede süren, seçilmiş rektörün görevden alınıp yerine seçilmemiş bir rektörün atanmasına karşı verilen mücadelede taraf oldukları, sendika temsilcisi oldukları gibi sebeplerle ikisi de bir nevi sürgün yemiş, pasif görevlere alınmışlar.
Şener geçim sıkıntısını nasıl yaşadıklarını anlattı:
“İstanbul gibi bir yerde kira ödemek zorundayım. Kiralar aldı başını gitti. Uzun zamandır bu sorun devam ediyor. Marketlerdeki, pazardaki fiyatlar olsun, hepsi çok yüksek. Ya da sosyal yaşam açısından da öyle. Sosyalleşmek için bir yere gittiğinizde de fiyatlar çok artmış durumda. Bu bizi her anlamda etkiliyor, yaşam biçimimizi etkiliyor, bizi kısıtlıyor. O zaman biz niye yaşıyoruz, niye çalışıyoruz diye sorguluyoruz. Biz sadece aldığımız maaşı sabit gelir giderlerimizi tutturmak için mi alıyoruz; ki çoğu zaman o bile olmuyor, giderlerimiz daha fazla oluyor. Ben mesela her ay eksiden yiyorum, bir önceki aydan yiyorum. Önden avans alıyor gibi oluyorum.”
“Bir ped almak bile ne kadar pahalı, vergisi yüksek”
Şener bu yüzden, bir nebze de olsa etkili olur diye sokağa çıktıklarını söylüyor. “Keşke daha kalabalık olabilsek. Özellikle de kadınlar. Kadınlar bu geçim sıkıntısından daha fazla etkileniyor, eve hapsoluyorlar. Sosyal yaşama katılamıyorlar ya da harcamalarını yapamıyorlar” diye ekliyor.
Kadınlar açısından zorunlu harcamalar olduğunu hatırlatıyor. “En basitinden bir ped almak bile ne kadar pahalı, vergisi yüksek. Mecburen düşünerek, kılı kırk yararak hareket ediyoruz” diyor.
Semire Karadağ ise öncelikle yapılan toplu sözleşmelerin yıllarca onların kârına değil zararına işlediğini ifade ediyor. “Tek başına bu yıl değil yani, biz yıllardır zam almıyoruz. Sürekli enflasyona yeniliyoruz,” diyor.
“Ben de 15 yıllık çalışanım ve 15 yıl önce şu anki durumumdan daha iyi durumdaydım. İnsan çalıştıkça biraz biriktirir biraz daha rahatlar falan ama ben sosyal hayattan da uzaklaşmak durumunda kaldım. İşte dışarıda arkadaşlarımla zaman geçirmek, sosyal hayatın içerisinde olmak, bir sinemaya tiyatroya gitmek… Bunlar bence kimse için lüks olmamalı. Bunların hepsinden uzak yaşamak zorunda kalıyoruz ya da bunları yaptığımızda başka bir yerden kısmak zorunda kalıyoruz” diye ekliyor.
Kadın çalışanlar olarak toplu sözleşmelerde beklediklerini 8 Mart’ın resmi tatil olması, regl dönemlerinin düzenleniyor olması ve kreş olarak sayıyor. “Kreş sadece kadınlar için olan bir talep değil aslında” diye hatırlattıktan sonra da “Bence toplu sözleşmelere bunlar ekleniyor olmalı. En son Aile Bakanlığı mutlaka biz bu kreşleri yapacağız dedi ama bu sözün bir karşılığı yok. Yapmıyorlar öyle bir şeyi. Bunun toplu sözleşmelerde yer alması bence çok değerli. Ama toplu sözleşmeler de hep erkek-erkek yapıldığı için kadınlar için üretilen bir söz de yok maalesef” diye tamamlıyor sözlerini
“Demek ki gerçekten bir sorun var”
HAKSEN üyesi Saime Özkan hizmet işkolunda 20 yıldır çalışan bir kamu emekçisi. “Hak ve emek için buradayız. Emeğimizin karşılığını almak için buradayız.” diyor.
Özkan’ın da anlatımına göre geçim zorluğu İstanbul’da herkesi etkilediği gibi onları da çok kötü etkiliyor. “Almak istediğimiz bir şeyi alamıyoruz, sürekli borçla yatıyoruz. Borçlanarak yaşıyoruz” diyor. Daha rahat bir yaşam istediklerini söylüyor.
“Çalışma koşullarımız 20 yılda daha kötüye gitti. Her gün daha kötüye gidiyor. Bir şeyleri alamaz hale geldik. Daha fakirleştik.” diye ekliyor.
Eylemin farklı konfederasyonlar olarak ortak örgütlenmesini çok olumlu buluyor. Şöyle diyor:
“Bu eylem ortak. İlk defa olarak böyle. Hep yapılması istenen, her zaman istediğimiz bir şeyi bugün gerçekleştiriyoruz. Bütün konfederasyonlar, bütün sendikalar birleşerek ortak bir açıklama yapacak. Bu gerçeği yansıtıyor. Herkesin birleşmesi öyle kolay değil. Ama demek ki gerçekten bir sorun var ve herkes aynı şeyi söyleyecek. Bence bu çok güzel bir şey.”

“Yol ve yemek sorununu bile çözemiyorlar”
Özkan toplu sözleşme ile çözülmesini istedikleri çok sorun olduğunu söylüyor. “Bir kere en temel ihtiyaçlarımız yok. Yol yok, yemek yok, güvencemiz yok. En azından yol ve yemek temel ihtiyaçlar değil mi? En azından bu çözülsün. Bunu bile çözemiyorlar” diyor. “Bir de kadın olduğumuz için daha farklı oluyor. Hem anneyiz, hem kadınız” diye ekliyor.
Belediye çalışanı Sonay ise 32 yıllık kamu emekçisi. Bu 32 yıl içerisinde koşulları nereden nereye geldi diye sorduğumuzda “İyi bir yere gelmedi. Maaşların düşük olması, büyükşehrin verdiği dezavantaj. Geçinme zorluğu… Çok kötü bir duruma geldik. Gidişatımız iyi değil” diyor.
Ekliyor: “Çocuk okuyacak şimdi mesela, çocukların servis parası, diğer masrafları, ev kirası derken zaten maaş bitiyor. Ben ne yiyeceğim? Simit de yiyemiyorum artık, çay da içemiyorum. Çaycı olduğum halde çay içemiyorum. Tarım bitti, Türkiye bitti. Biz bir şeyler için direniyoruz. Umudum var mı? Her zaman bir umudum var ama ben görür müyüm onu bilmiyorum. Maddi olarak bittik te, manevi olarak da bitiyoruz çünkü herkes bencil olmaya başladı. Bana bir şey olmasın, kime olursa olsun… Biz böyle istemiyoruz, biz olalım istiyoruz. Beraber olalım istiyoruz. Çok güzel bir ortamda başladım 32 yıl önce. Adım adım tek kişi kaldık, ben öyle düşünüyorum. Herkes kendini düşünmek zorunda kaldı ve böyle oldu. Kötüye gidiyoruz çünkü herkes kişisel düşünmeye başladı. Herkes ben olarak düşünüyor, biz olarak kimse düşünmüyor. Sendikalarda da böyle. Sendikada da kişiler var artık. Asla birlik olmuyor. Biz bakmayın sendikanın çatısı altında mücadeleyi vermek isteriz çünkü tek başına olmaz. Birlik olması lazım.”
“PTT’deki tek çalışma sistemi değiştirilmeli”
PTT çalışanı Emine Kokoç da maaşlarının yeterli olmamasından şikayet ediyor. “Bugünkü eylemimizi iyi buluyorum, herkes tepkisini gösteriyor. Ben 25 yıllık çalışanım. Mevcut ücretlerimizle kendimizi idare etmeye çalışıyoruz ama örneğin istediğin gibi bir tatile gidemiyorsun. İdare etmek, yetirmeye çalışmak zorunda kalıyorsun” diyor.
Eylemdeki bir diğer PTT çalışanı Canan Genç de “Zam oranını düşük bulduğumuz için geldik. Çalışma koşullarının da iyileştirilmesini istiyoruz” diyor.
PTT şubelerinde tek çalışma diye bir sistem olduğunu aktarıyor. Şöyle anlatıyor: “Güvenlik bulunmuyor, başka bir çalışma arkadaşımız da yok. Bir başımıza müşterilerle bir arada kalıyoruz. Çok stresli bir ortamda bulunuyoruz” Bu tek çalışma sisteminin değiştirilmesi gerektiğini savunuyor.
KESK’e bağlı Haber-Sen sendikasına üye olan Genç’in sendikası vasıtasıyla eylemden haberi olmuş. “Sesimizi duyurmak için buradayız. Zam oranı gerçekten çok düşük. Günümüz şartlarında hiçbir şekilde yeterli değil” diyor.
“Ücretler aşırı düşük”
Tarım Bakanlığı İl Müdürlüğünde 37 yılını doldurmuş bir kadın kamu emekçisi ile de sohbet ediyoruz. “Aslında ben mesleğimi çok seviyorum ama ücretler çok düşük. Aşırı düşük. Yapılan görevlerin karşılığı verilmiyor. Ücretlere hiçbir şekilde zam yapılmıyor. Ana maaşa zam yapılmadığı için emekli olan arkadaşlarımızın emekli maaşları çok düştüğü için hiç kimse emekli olmuyor. İnsanlar çocuk okutuyor, kirada oturuyor. Bu nedenle dairede kimse emekli olamıyor, 65 yaşı bekliyor. 65 yaşında da insanlar zorla emekli oluyorlar. Emekli olmak istemiyorlar. Çünkü şu anda bizde emekli olan 40 yıllık mühendis bir arkadaşımız 34 bin lira maaş alıyor. İstanbul şartlarında nasıl bir yaşam düşünün siz” diye anlatıyor.
Hiçbir görevin, hiçbir şeyin amacına uygun yapılmadığından şikayet ediyor. “Ben eski bir çalışanım, yıllardır zevkle çalışıyordum. Şu anda yine yapmaya çalışıyorum ama zevkle değil. Mücadele ile. Çünkü amacına ulaştırmıyorlar” diyor.
Ekliyor: “37 yıldır çalışıyorum. 37 yılı karşılaştırırsam daha iyiye değil daha kötüye gittik. Çalışma ortamları daha kötüleşti. Tarım alanları azaldı. Üreten çiftçilerin asla küstürülmemesi gerekiyor. Çiftçi üretmekten bir defa vazgeçti mi bir daha geri dönmüyor. Dönüşü çok zor oluyor. Köy şartlarında da çalıştım ben. Kesinlikle şu yapılmalı: Çiftçi küstürülmemeli. Bir defa küstürüldüğünde bir daha tarıma geri dönmüyor. Çiftçi çocuklarını asgari ücrete mecbur bırakıp şehirlere hapsetmemeliyiz. Onları geri döndürmeliyiz, geri döndürecek projeler yapmalıyız.”
“Toplumsal cinsiyetle ilgili eğitimler kısıtlandırıldı”
Eğitim-Sen 6 No’lu Şube üyesi Nurdan Keleşoğlu bir akademisyen. “Artık geçinemiyoruz” diyor. Verdikleri emeğin karşılığını asla alamadıklarını söylüyor. “Gerek ek ders ücretleri olsun, gerek yaptığımız angaryalar olsun asla yaptığımız işin karşılığını alamıyoruz. Dolayısıyla bu artık sürdürülebilir bir yaşam biçimi değil. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Özellikle bizim, bütün emekçilerin, yaşam şartlarımızın iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden bugün buradayız” diyor.
Akademide kadın çalışanların yaşadığı sorunlar var mı diye soruyoruz Keleşoğlu’na.
Özellikle mobbingden bahsetmek istiyor. “Toplumsal cinsiyet üzerinden daha fazla eğitimin, daha fazla çalışmanın yapılması gerektiği şu dönemde toplumsal cinsiyetle ilgili eğitimlerin kısıtlandırılması, aile yılı olması sebebiyle bu eğitimin yaygınlaştırılması önüne konulan engeller bence cinsiyet temelli mobbinglerin de önünü açıyor. Zaten halihazırda olan bir sorunu iyice derinleştirdiğini düşünüyorum” diyor.
Bunun haricinde kadrolaşmada da erkek temelli bir kadrolaşmanın olduğunu gözlemlediğini aktarıyor. “İstatistikleri bilmiyorum ama gözlem üzerinden söyleyebilirim ki keşke daha fazla kadın emekçilerin istihdam edilmesi söz konusu olsa. Keşke kota olsa. Keşke fırsat eşitliği daha temelden çözülse ve üniversitelerde de kadın emekçileri daha fazla görebilsek diye düşünüyorum” diyor.
Kadıköy’deki eyleme Tüm Emekliler Sendikası ile katılan, emekli Birsen Hanım ise bu eylemin aslında her zaman yapılması gereken bir eylem birliği olduğunu düşünüyor. “Çünkü aldığımız zamlar hiçbir şekilde yeterli değil. Eylemlerin daha kalabalık ve daha dirençli olması gerekiyor. Ben 27 yıl çalışıp emekli oldum ama aldığım parayla geçinemiyorum” diyor.
Eşi çalıştığı ve evleri kendilerinin olduğu için idare ettiklerini ama bunlara rağmen asla özgürce rahatça yaşayamadıklarını söylüyor.
“Emekli olunca kayba uğramak istemiyoruz”
Yine eylemde KESK’e bağlı karayolları, tapu daireleri, AFAD, vb. altyapı grubunda örgütlü kamu çalışanlarının sendikası olan Yapı Yol-Sen üyesi üç kadın kamu emekçisi ile de konuştuk.
İçlerinden 32 yıllık kamu emekçisi olan biri “Biz insanca yaşamak istiyoruz. Geçinebileceğimiz bir maaş almak istiyoruz. Emekliliğimiz yaklaşıyor, geleceğimizle ilgili kaygı duymak istemeyiz. Çocuklarımızın eğitim masraflarını nasıl karşılarız bunun derin kaygısını taşımak istemiyoruz” diyor.
“Emekli olunca kayba uğramamak istiyoruz. 3600 ek göstergeyi bekliyoruz” diye ekliyor.
Arkadaşı da onunla aynı görüşte. “Emekli olunca insanca yaşamak istiyoruz. Yoksa emekli oluruz, niye bekleyelim. Doldu emekliliğimiz. Ama emekli olunca maaşlarımız çok düşüyor. Çocuklarımız okuyor. Onların daha rahat, daha güzel bir ortamda okumasını isteriz” diyor.
Eylemler devam edecek
Kamu emekçilerinin “toplu görüşme” süreci 28 Temmuz’da başlamıştı.
Hükümetin 12 Ağustos’ta yaptığı 2026 ilk 6 ay için yüzde 10, ikinci 6 ay için yüzde 6; 2027 ilk 6 ay için yüzde 4 ve ikinci 6 ay için yüzde 4 ücret zam teklifine karşı kamu emekçilerinin farklı konfederasyonları iş bırakma ve eylem çağrıları yapmıştı.
Hükümetin ikinci teklifi 15 Ağustos Cuma günü yapılmış ve ilk teklifin üzerine mevcut taban aylığına bin TL artış teklif edilmişti.
18 Ağustos Pazartesi günü Kadıköy’de yapılan eylemde bu teklife ilişkin olarak “İktidarın bu teklifinin anlamı maaşlarımızda günlük 33 liralık bir artış demektir. Bu zam değil, sürünün demektir” dendi. Yetkili sendika ve konfederasyonlar bir “satış sözleşmesi” yapmamaları doğrultusunda uyarıldı.
Eylemde katılan, desteğe gelen sendikalar, partiler selamlanırken, eyleme katılan kadın kamu emekçileri de “Geçmişte izimiz, geleceğe sözümüz var diyen, hayatlarımızdan, haklarımızdan asla vazgeçmiyoruz diyen, Kadın Cinayetleri Politiktir diyen kadın yoldaşlarımız hoş geldiniz” ve “Diyanetin hutbeleriyle kendisine reva görülen “yarım insan, yarım hakkı” kabul etmeyip eşitlik mücadelesi veren kadın yoldaşlarımız, hoş geldiniz” sözleri ile selamlandı.
Kürsüden yapılan konuşmalarda kamu emekçilerinin eylemlerinin devam edeceği vurgulandı.