Sendikacılara göre çocuklar ‘Komşu Anne’lerin evinde güvencesiz

İktidar, son yıllarda “tasarruf” bahanesiyle kamu kreşlerinin büyük çoğunluğunu kapattı. Buna karşı büyük bir itiraz ve tepki yükselince, yeni bir uygulama gündeme geldi: bazı mahallelerde bir ev seçilip kreşe çevrildi, o evin sahibi sadece beş günlük bir bakıcı eğitiminin adından "komşu anne" oluverdi. Peki, Aile Bakanlığı'nın görevlendirdiği bu komşu dadıların evinde çocukların bakımı ne kadar sağlıklı? "Komşu Anne" sistemini sendikacılarla konuştuk
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Yine topu “Aile Yılı”na attılar. Bir uygulamayı daha bu özel yıla atfederek, kadınların gündemine iliştirdiler. Maksat yoksulluk, açlık konuşulmasın! Söz ettiğimiz uygulamanın esası şu; kreş açmak yerine “Komşu Anne” sistemi ile çalışanların çocuk bakım sorununu çözmeyi amaçlamak… Halk Eğitim Merkezi’nde sadece beş gün eğitim alacak bu “Komşu Anne”ler… Devletin, bu kadınların evlerinde çocuk baktırma formülü, “tasarruf”la ilişkili. Çünkü kamu kreşleri “tasarruf” adı altında bir bir kapandı. Saray’ın sadece günlük maliyeti 36 milyon TL olunca, her yerden kısıyorlar! CHP’li belediyelerin açtıkları düşük ücretli kreşler de kapanma tehdidi altında. Çünkü muhalif belediyelerin halkın nezdinde bu yolla itibar kazanmasına tahammülleri yok.

Beş günlük sertifika ile sorumluluk!

Bilindiği gibi işçi kadın ve memurların en büyük sorunlarından biri kreş. Fabrikalarda patronlar yasal zorunlulukları olan kreş yükümlülüklerinden, ücretle birlikte “kreş desteği” vererek sıyrılıyor. Ücretsiz ve nitelikli kreş ihtiyacı tüm yakıcılığıyla ortadayken devlet çözümü “komşu annelik”te buldu. Bazı sorular da ardından geliyor ister istemez. Bu yeni sistem çalışanlara bir “müjde” olabilir mi? Çocuğun bakıldığı komşu evi denetlenebilecek mi? Beş günlük eğitimden sonra sertifika verilen, herhangi bir pedagojik bilgisi olmayan “Komşu Anne”lerin bu sorumluluğu üstlenmesi doğru mu? Soruları çoğaltmak mümkün… Peki, “Komşu Anne” projesi, emekçiler tarafından nasıl algılandı? Sendikacılar, bu bakımı verecek kadınları hangi açıdan değerlendirdi? Sorularımıza yanıt aradık…

Tüm Bel-Sen Kadın Sekreteri Deniz Öztekin

Pedagojik bilgisi olmayan bakıcılar

Tüm Bel-Sen Kadın Sekreteri Deniz Öztekin, “Çocuk bakımı devletin sorumluluğudur” diyor. Devletin asli görevlerinden birinin, çocukların sağlıklı, güvenli ve nitelikli koşullarda büyümesini sağlamak olduğuna dikkat çekiyor. Bu sorumluluğun sosyal devlet anlayışının da temel koşullardan biri olduğunu anımsatıyor. Şu noktalara özellikle değiniyor Deniz; “Çocuklarımızın gelişim süreçleri, pedagojik eğitim almış uzmanların rehberliğinde, nitelikli kreşlerde yürütülmeli. Bu nedenle, mevcut hükümetin görevi, kamusal ve ücretsiz kreşler açmak olmalı. Gündeme getirilen Komşu Anne Projesi, bu sorumluluğu kadınlara yükleyen, çocuk bakımını bireysel evlere hapseden ve kadın emeğini ucuz işgücü olarak değerlendiren bir yaklaşım. Çocuklarımızın bireysel evlerde, uzmanlık dışı koşullarda büyütülmesi, onların sağlıklı gelişimleri açısından asla doğru değil. Bu proje, çocukların geleceği kadar, kadınların toplumsal yaşam ve istihdamdaki yerini de olumsuz etkiler.”

“Bu projeyi reddediyoruz”

Kadınların asli görevinin yalnızca “çocuk bakmak” olduğu yönündeki anlayışa karşı çıkan Sendikacı Deniz Öztekin şunları da ekliyor; “Kadınlar, güvenceli istihdamla çalışma hayatına katılmalı. Devlet ise bu katılımı destekleyecek politikaları hayata geçirmeli. Çocuk bakımını yalnızca kadınlara yüklemek yerine, kamusal sorumluluk temelinde çözüm üretilmeli. Talebimiz çok net: Ücretsiz, nitelikli ve kamusal kreşler çok gecikmeksizin açılmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bu konuya duyarlılık göstermeli, sorumluluğunu yerine getirmeli ve çocuklarımız için güvenilir kreşlerin yaygınlaşmasını sağlamalı. Çocuk bakımı devletin asli görevi. Kadınların çocuk bakıcısı yapılması hiçbir koşulda kabul edilemez. Biz kadınlar, Komşu Anne Projesi’ni reddediyoruz ve bir kez daha yineliyoruz: Çocuklarımız uzmanların elinde, kamusal ve nitelikli kreşlerde büyütülmeli.”

Bakım yükünü kadının üzerine yıkıyorlar

Disk’e bağlı bir sendika Devrimci Turizm-İş. Sendikanın Kadın Sekreteri Ayşegül Korkutan ile görüşüyoruz. Diyor ki; “Ücretli emek piyasasının kadın emeği konusundaki talepleriyle AKP’nin 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etmesini, evlilik için çeşitli teşvik paketleri sunmasını, kredi kolaylıkları gibi, kadınları evliliğe, çocuk yapmaya teşvik edecek uygulamaları hayata geçirmesini bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor.” Bu yorumun ardından şunları da söylüyor; “Hayata geçirmek istedikleri ‘Komşu Anne’ projesi ile iktidarın, devlet bütçesinden, kamu harcamalarına ve bakım hizmetlerine ayrılan payın iyice azaltılmasını amaçladığını görüyoruz. Ev içinde çocuk bakım hizmetiyle devletin bakım yükünü kadının üzerine yıkmasının, güvencesiz ve esnek istihdam yaratmasının yeni adımlarından biri bu uygulama. Çocuk bakımının, özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi bile büyük sorunlar doğururken, ‘Bakıcı Evleri’ daha da güvensizlik yaratıyor.”

“Pek çok şüphe ve kaygı doğuruyor”

AKP’nin yirmi yılı aşan iktidarı boyunca yalnızca neoliberal ekonomik politikaları ve otoriter yönetimi hayata geçirmekle kalmadığını, aynı zamanda kadınların emeğine göz diktiğini anımsatıyor Devrimci Turizm-İş Kadın Sekreteri Ayşegül Korkutan. Kadınların hayata özgür ve eşit katılımlarını kısıtlayan pek çok uygulamadan söz ediyor; “Otoriter yönetim kurumsallaştırılmaya çalışılıyor. İktidar toplumsal siyasal ekonomik alanda pek çok saldırıyı hayata geçirmiş durumda. Orta Vadeli Program’la (OVP), enflasyonla mücadelenin bütün yükünü emekçilerin sırtına, en çok da kadınların sırtına yıkma girişimleri tüm hızıyla devam ediyor.” Son olarak da şunları da ekliyor; “Bu projeyi hayata geçirmeye çalışan AKP iktidarı emek düşmanı, kadın düşmanı… İdeolojik olarak da dini referanslarla toplumu hizaya getirmeye çalışıyor. Bizler günümüzdeki bazı dini cemaat ortamlarında çocukların nasıl güvende olmadığını, taciz, şiddet ve istismarın yaşandığı durumları biliyoruz. Ayrıca kurumsal olmayan, belli ilkeler ve kaideler etrafında işlemeyecek esnek bir uygulama ile karşı karşıyayız. Bu evlerin korunaklı olmayacağı fikri ağırlık kazanıyor. Pek çok şüphe ve kaygı doğuruyor bu proje.”

Umut-Sen Ankara Şubesi’nden Seyhan Öznur Karasu

Kamu kreşleri neden kapatıldı?

Çalışan birçok kadının “çocuğunu emanet edecek güvenli alan” olarak gördüğü birçok kamu kreşinin devletçe kapatılması, onları gerçekten çaresiz durumda bıraktı. Bu kadınların bugün “Komşu Anne”lere mecbur kalması durumu yaşanıyor şu an. Umut-Sen Ankara Şubesi’nden Seyhan Öznur Karasu, bu sistemin esasında “yeni” olmadığından söz ediyor. Şu bilgileri aktarıyor bize; “Bu uygulama, 2022’de AB (Avrupa Birliği) ve Türkiye ortaklığında, EDU CARE isimli projeyle gündeme alınmıştı. Bugünden bakıldığında, sermayenin ihtiyaçları veya dayatmaları doğrultusunda hazırlanan, 12. Kalkınma Planı ve OVP’ye uygun şekilde tasarlandığını görebiliriz söz konusu sistemin. 12. Kalkınma Planı’nda, ‘erken çocukluk hizmetlerinin çeşitlendirilmesi’ olarak yer alıyor sistem… Kamusal kreşlerin yaygınlaştırılması yerine ev temelli, esnek, düşük maliyetli modellerin teşvikinden söz ediyorlar. Orta Vadeli Program’da ‘çocuk bakım yükümlülüğü olan çalışanlar için esnek çalışma modelleri’ öne çıkarılıyor. Yani kadınların hem ev içinde bakım işini sürdürmesi hem de güvencesiz iş gücü olarak sisteme entegre edilmesi 2022 yılında hedeflenmiş… Bu bağlamda ‘komşu annelik’ de bu uygulamalardan biri.” Seyhan’ın anlattıklarını özetlersek, halka saldırının ve kadın düşmanlığının öteki adı; OVP uygulamaları!

“Akılla alay eden bir prosedür”

Çocuk bakımının bilimsel bilgi, pedagojik donanım ve sürekli denetim gerektirdiğine, bu koşullar sağlanmadığında riskin bedelini hem çocukların hem de kadınların ödeyeceğine dikkat çeken Seyhan’a göre ortaya attıkları bu bakım modeli mantıklı değil. Örnekler vererek açıklıyor Umut-Sen Sendika uzmanı; “Çocuk bakım ve güvenliğini bu şekilde sağlayabileceklerinden eminler. Denetime dair şöyle bir detay var; bakım verecek kadınların ve yakın çevresinin adli sicil kayıtlarının kontrol edilmesi! Sırf, ‘denetim nasıl sağlanacak?’ sorusu boş kalmasın diye ortaya atılmış ve akılla alay eden bir prosedür.” Bu denetimsiz modelin çocukların şiddet, istismar ve ideolojik baskıya maruz kalacağı bir zemin yaratacağını da belirtiyor ve ekliyor Karasu; “Yüzlerce kamu kreşi hızla kapatıldı. Belediyelerin kreş açma girişimleri de çeşitli engellerle karşılaşıyor. Nitelikli ya da niteliksiz özel kreşlerin ücretlerinin bir asgari ücretin üzerinde olduğu gerçeği ise önümüzde duruyor. Bu tabloda, anneyi, çocuğunu ‘Komşu Anne’lere emanet etmeye mecbur bırakıyorlar. İşsiz kadın için de gelir kaynağı gibi görünmesi kaçınılmaz. Ama bunun da kapitalizmin en bilindik oyunu olduğu gözden kaçmamalı. Toplumsal bir ihtiyacı alıp, kadınların kendi aralarında sömürülmesine dönüştürmek. Yani ‘rıza üretmek’. Gerçek çözüm kamusal, ücretsiz, nitelikli ve yaygın kreş hakkıdır. Çocukların güvenliği, kadınların eşitliği ve özgürlüğü, ancak devletin bu sorumluluğu yerine getirmesiyle mümkün olabilir.”

Çocukları güvenilir ortamlara bırakabilmek…

“Komşu Anne” projesi üzerine KESK Eş Başkanı Ayfer Koçak da şunları diyor: “KESK ve üye sendikalarımız olarak, kreş talebimiz yıllardır en önemli gündemlerimizden birisi oldu, olmaya da devam ediyor. Emekçilerin çalışma zaman aralığında çocuklarını güvenilir ve sağlıklı ortamlarda bırakabilmesi en haklı talepleridir ve tek çözüm 7/24 hizmet verecek kreşlerin açılmasıdır. ‘Komşu Anne’ uygulaması ile Bakanlık yine sorumluluğunu yerine getirmek yerine, önü arkası belli olmayan, içerisinde birçok riski barındıran bir yaklaşımın içerisine girmiş durumda. Bu uygulama insanların çaresiz kaldıkları için ciddi ücretler ödeyerek buldukları bakıcı sürecinin risklerini azaltmıyor, aksine çoğaltıyor. Çünkü çocuklarına bakıcı bulmaya çalışırken, bir referans arayışı içerisinde oluyorlar. Şimdiye kadarki yöntemde, bu ‘referans’ bir tanıdıkları üzerinden şekilleniyordu. Şimdi ise Aile Bakanlığı referans oluyor. Ancak Bakanlık, bu referansı beş günlük eğitimle nasıl verebiliyor anlaşılır gibi değil.”

KESK Eş Başkanı Ayfer Koçak

“Travmatik olup olmayacağını bilemiyoruz”

İlgili bakanlıklar yaşanabilecek olumsuzluklar için nasıl bir sorumluluk almış olacak? Bu sorunun yanıtını şöyle veriyor KESK Eş Genel Başkanı Koçak; “Çocukların güvenliğini sağlama noktasında herhangi bir tedbir yok. Yine bu projede çocuklar, güya beş günlük eğitimle sertifika almış olan kişilerin evlerinde bakılıyor olacak. O evde kimin olup olmadığı, o evde yaşayan insanların da güvenilir olup olmaması meselesinin yanında, yanıt aranacak birçok soru da var. Sadece çocuğa yönelik davranış açısından değil, o ev içerisinde yaşanan davranış bütünlüğünün çocuk açısından travmatik olup olmayacağını hiç kimse bilemeyecek. Yoksullaşma o kadar üst düzeyde ki, çalışan büyük bir kesim, değil yoksulluk sınırının altında, ‘açlık sınırının dahi altında’ ücretlerle çalışmak zorunda! Durum böyleyken, bakıcılık meselesini de uygun fiyat denklemi üzerinden değerlendirmek zorunda kalabilecekler. Çünkü çalışanların evlerine bakıcı alma şansı neredeyse kalmamış durumda. Çocuklar açısından çok büyük riskler barındıran bu uygulama, bir başka yönüyle de kadının çalışma hayatına, esnek güvencesiz ve hatta mümkünse dört duvar arasında katılması anlamında da çok problemli. Kadına yüklenen ev işlerini, çocuk bakımını katlayarak tekrar tekrar üretecek olan bu sistem, çok ciddi bir emek sömürüsü oluştururken aynı zamanda emeğin görünmezliği ve örgütsüzlüğü de devam edecek.”

Bir çocuk bakıcısı ne diyor?

Peki çocuk bakıcıları bu yeni gelişmeleri nasıl değerlendiriyor? Yıllarca çalışan kadınların evlerinde çocuk bakıcılığı yapan bir kadın Fadime Dinler. “Bizim işimiz çok zor. Benim bakıcı olarak her zaman bir düzenim ve kurallarım olmak zorunda. En başta dürüstlük çok önemli bizde. Çocuğuna baktığımız insanlara karşı çok dürüst olmak zorundayız. O küçük çocuğun her şeyinden biz sorumlu tutuluyoruz. Sağlığından, temizliğinden, uykusundan, gıdasından, kıyafetlerinin yıkanmasından, hijyeninden, yedirilmesinden, içirilmesinden. Yani çok çok büyük bir sorumluluk başkasının çocuğuna göz kulak olmak. Her şeyiyle ayrıntılı ilgilenmek gerekiyor o küçüğün.” Fadime, hastanelerde sağlık elemanı olarak çalışmış. Daha önce özel bir KBB hastanesinde görevliyken, yanında çalıştığı uzman doktor, “Hekim meslektaşım kızına bakıcı arıyor, sen bunu üstlenebilir misin?” diye sormuş. Daha önce bakıcılık yapmadığı için olumsuz yanıt vermiş. Doktor onu, “Kesinlikle bu işi en iyi yapanlardan biri olursun” diye yüreklendirince düşünmeye başlamış. Ve bu öneriyle hem o evde hem daha sonra farklı evlerde hep bakıcı olarak çalışmış. Bu işte çok hassas ve dikkatli olunması gerektiğine inanıyor.

“Kendi çocuğumu asla Komşu Anne’ye teslim etmem”

Bu süreçte herkesin birbirini ta en başta sınadığından söz ediyor. Mesleğin incelikleri hakkında şunu da aktarıyor; “Anne ya da baba çocukları için bizi sanki bir ‘abla’ gibi, bir ‘teyze’ gibi görürler. Fakat işe başlatırken sıkı sıkıya soruştururlar. Ancak denetimlerinden geçersek çocuklarını bize emanet ederler. Tabii biz de onları ayrıntısıyla araştırıp evlerine öyle gireriz. Bu nedenle bakıcılık mesleğimde işimi sürdürürken düzenim ve kurallarım çok. Çünkü aile evden gidiyor ve çocukla baş başa kalıyorsunuz. En küçük bir yeri bile incinse kaygılar yaşıyorsunuz.” Fadime yılların çocuk bakıcısı, evlerde yıllarca mesai harcamış ve tam dört çocuk büyütmüş… “Komşu Anne” uygulamasını özellikle onunla konuşuyoruz. Komşu Annelere asla güvenmeyeceğini vurguluyor ve sözlerini şöyle noktalıyor Fadime; “Bu görüşümü okuyan birçok aile de beni teyit edecektir. O evlere kendi evladımı asla vermem, kendi çocuğumu kesinlikle emanet etmem oraya.”

Tekrar altını çizmek gerekirse, beş günlük “çocuk bakımı eğitimi” insana güven vermiyor. Evlerin “küçük bir kreşe” dönüşmesi fikrini de hemen benimsemek çok zor. Çünkü o adreste sadece “Komşu Anne” yok. O’nun kocası, oğlu ve o sıfatta adamlar muhtemelen evin sakinleri arasında… “Komşu” sıfatı bir sevimlilik çağrıştırıyor olabilir ama o hane halkının “temiz” çıkan adli sicil kayıtlarına bir anlam yüklenebilir mi? Kuzu kılığındaki kurtlar bilinirken… Unutulmaması gereken gerçek şu; Taciz ve tecavüzün ardından küçük kızlara kıyan adamların hepsi de “komşu”ydu!

Ana fotoğraf: rnz.co.nx

Paylaş:

Benzer İçerikler

Büro çalışanı kadınlar işyerlerinde en acil ihtiyacın kreş olduğu noktasında birleşiyorlar. Aile yılı politikalarının kadınların omuzuna yüklendiği vurgusunu yapan kadınlar “bakıcı” rolünü de reddederek “Annelik izni” değil “ebeveyn izni” istiyorlar.
16 Haziran Dünya Ev İşçileri Günü’ydü. İMECE Ev İşçileri Sendikası, Süreyya Operası önünde ILO C189’un imzalanması talebiyle basın açıklaması yaptı. Eylemde kurucu üyelerden Yıldız Seven ile görüştük.: “Evlerde kendimizi işçi olarak görmezsek, patrona da kendimizi işçi olarak kabul ettiremeyiz. ” diyor.
“Üç çocuk doğurana memur olabilme” olanağını dile getirenlere, kamu çalışanı kadınlar oldukça tepkili. Yapı Yol-Sen’den Havva’nın yorumuna kulak veriyoruz; “Doğurduğu için kadına verileceği söylenen o ‘ayrıcalıklar’a dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Bedeni ve yaşamı tahakküm altına alma çabaları bütün bunlar. Kadını tamamen eve hapsetme niyetiyle ‘kutsal aile’ yapılanması adına atılan bir adımdan başka bir şey değil”.
600 bini aşkın çalışanı ilgilendiren kamu toplu sözleşmelerinin üçüncü toplantısı da yapıldı. Kadın işçilerin talepleri Hak-İş ve Türk-İş’in sunduğu ortak teklife hiçbir şekilde yansıtılmadı.  İki hastane çalışanı, Sağlık-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı Nedime Mutlu Yıldırım ve Gaziantep milletvekili Sevda Karaca ile konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!