TİP’in adayları Muğlalı Nazmiye ve Raziye: “Suyumuza, zeytinlerimize, ormanlarımıza sahip çıkmak istiyoruz”

Muğla'da, yerel seçimde yer alan iki kadın var. İkisinin de savaşları, kadın ve doğa için... Menteşe Belediye Başkan Adayı Nazmiye Kulaç diyor ki; "Belediye otobüslerindeki kadın yolcular gece durak dışı istedikleri yerde insin. 7-24 açık geçici barınma evleri açılsın." Çiftçi Raziye Özdemir ise Deştin'in çevresine ve ormanına düşman çimento şirketine karşı yıllarca yürüttüğü mücadelesini TİP çatısı altında, Belediye Meclisi'nde sürdürmek istiyor. İki kadın da yaşamlarını ve seçim taleplerini anlattılar.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Yerel seçimlere giderken, aday listelerinde kadınlara ne kadar yer verildiğine dikkat kesildik. Bu özellikle ilgi alanımıza giren bir konu. Eşitsiz temsil, kadınların önünde her zaman bir duvar oldu çünkü. Ataerkil kültürün, kadınları erkek gücünün nesnesi haline getirme eğilimi var. Bu nedenle aday olmaları, yerel yönetimlere katılmaları ile birlikte zorlu bir sürece giriyorlar. Var olan eşitsizlikler onları bu sahaya kolay kolay yaklaştırmıyor. Aday listelerinde yer alanlar da “seçilebilir” yerden gösterilmiyor. Nüfusun yüzde 50’si karar mekanizmalarından dışlanıyor. Bu yerel seçimlerde ise Muğla’da bu eşik bir parti tarafından aşıldı. Türkiye İşçi Partisi (TİP), kadın temsilini en üst düzeye çıkaran parti olarak burada dikkat çekti.

Muğla’da kadın aday sayısı oldukça yüksek

TİP Muğla İl Başkanlığı’nın, il genelindeki yerel seçim çalışmalarında yer alan ve aday olan kadın sayısı oldukça yüksek. Toplam 8 ilçede belediye başkanı çıkaran partide, adayların 7’si kadın, 1’i erkek. Bu ilçelerde belediye meclislerine aday olan kadınların sayısı ise 70! Çiftçiler, işçiler, feministler, farklı meslek mensubu kadınlar şu an sahada. Aralarından ikisi ile görüştük. “Suyumuzu, dağlarımızı, çevremizi zehirletmeyeceğiz, doğamızı vermeyeceğiz” sözleriyle önde olan, sesi yettiğince bağıran Deştin köylüsü Raziye Özdemir, Menteşe Belediye Meclis Üyesi Adayı olarak yerel seçim yarışına katıldı. Deştin’in yeşilini, binlerce zeytin ağacını adeta tamamen yok etmek üzere bölgeye gelen çimento şirketini, oraya sokmamaya yemin eden köylülerin en önünde Raziye vardı.

Muğla’da doğaya saldırı çimentocularla sınırlı değil. Zeytinliklerin, ormanların katledilmesine, yüzlerce canlının yaşam alanlarından koparılmasına karşı çevre mücadelesi veren kadınlardan biri de muhasebeci Nazmiye Kulaç. Doğayı savunmak için o da yerel seçimleri bir mevzi olarak görüyor. Muğla TİP’in adayları arasında yer alan Nazmiye seçilirse Menteşe’nin ilk kadın belediye başkanı olacak.

Menteşe tarihindeki ilk kadın belediye başkanı olacak

Nazmiye Kulaç 1968 doğumlu. İşçi bir babanın kızı. Evlere temizliğe giden annesi çocuk bakıcılığı da yapmış eve gelir sağlamak için. Ailesini anlatırken sözü o geleneksel yapıya getiriyor; “Babam Kastamonulu, muhafazakar bir yapısı var. Onun köyünde kızlar ilköğretimden sonra okutulmazmış. Ama babam ve annem çevre baskısına rağmen beni ve kız kardeşimi okutmakta inat ettiler, tabii kardeşim ve ben de inat ettik. Bizim sülalede ilk üniversiteye giden kız çocuğu benim!” Mezun oluyor ve muhasebeci olarak hayata başlıyor. O yıllarda Nazmiye’nin tek hedefi var; Ege’ye yerleşmek. Evlilik kararı aldığı arkadaşı da aynı düşe sahip. Ve evlenir evlenmez Muğla’ya göç ediyorlar. Yıl 1999…

‘Nefes alacağımız alanı nasıl kurtaracağız?’

Muğlalıysanız ve eğer çevreye duyarlıysanız yolunuz mutlaka MUÇEP’le çakışıyor (Muğla Çevre Platformu). O da o savaşa katıldı. Orada öyle büyük savaş var ki. Varlık yokluk meselesi artık. Nazmiye anlatıyor; “Termik santrallara kömür temin etmek için şu ana kadar 8 köyün tamamı, 15 köyün ise büyük bölümü yok edildi. Yani doğaya saldırı çimentocularla sınırlı değil.” Doğayı savunmak için o da yerel seçimleri bir mevzi olarak görüyor. TİP Menteşe Belediye Başkan adayı, Akbelen mevkiinde maden için istimlak edilen alandaki ormanları da yöre halkıyla beraber savundu. Artık, “Nefes alacağımız alanı nasıl kurtaracağız?” sorusunun gündeme geldiğini söylüyor. Türkiye’de kanser vakalarının en çok görüldüğü bölgelerden birinin Muğla olduğuna da değiniyor. “TİP Muğla İl Örgütümüzün sloganı ‘Doğada ve yaşamda inat ediyoruz’du. Hepimize güç veren bir slogan bu.”

“Kadınlar toplumsal cinsiyet rollerine hapsediliyor

Nazmiye, yerel yönetimlerin karar organlarında kadınlarla erkeklerin eşit oranda yer almasının önemine değiniyor. Yerel yönetim hizmetlerinden yarar görme söz konusu olduğunda kadınların ikinci planda bırakıldığına inanıyor. Sunulan hizmetlerin sadece erkeklerin gereksinimlerine uygunlukla sınırlı kalmasından rahatsız. “Karar aşamasında, hizmetlere katılım ve yararlanma aşamasında yer alamayan kadın yurttaşlar, söz konusu olan belediye yardımları ise, hakim erkek egemen anlayışın çıktısı olan toplumsal roller gereği ön safhada yer alıyorlar” yorumunu yapıyor. Toplumsal cinsiyet rolleri gereğince kadınların sorumlu tutulduğu çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi hizmetleri yerel yönetimlerin yasal olarak sağlamakla yükümlü olduğuna dikkat çekiyor.

7-24 hizmet verecek geçici barınma evleri

Yerel yönetimlerin kadına yönelik şiddetin her türlüsü ile mücadeleden de sorumlu olduğunu anımsatıyor; “Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100 bini geçen belediyeler kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açmak zorunda. Ama bakıyoruz, bundan yüzlerce kadın mahrum. Dolayısıyla biz yerel yönetimde söz sahibi olduğumuzda her mahallede yaşayan kadın, çocuk ve bakıma muhtaç kişilerin sayısını tespit ederek, ihtiyaç duyulan kapasitelerde bir kreş ve bakım evinin kurulmasını sağlayacağız.” Küçük yerlerde sığınma evlerinin gizliliğini sağlamak mümkün olmadığı için, 7/24 hizmet verecek geçici barınma evleri kurulmasını planlıyoruz. Uzun süreli gerçek sığınma için farklı illerdeki sığınma evlerine yönlendireceğiz.”

Sağlık konusuna da sözü getiriyor; “Yerel yönetimler sağlıkla ilgili her türlü tesisi açma göreviyle yükümlü olup özellikle kadınların cinsel sağlığı başta olmak üzere cinsel hastalıklar konusunda bilinçlendirme, doğum kontrol imkanlarını sunma ve benzeri konularda hizmet sunmak zorundadır.”

TİP’li kadınlar Menteşe’de halkla görüşüyor

Kadın yolcu toplu taşıma aracından dilediği yerde insin

Kadınlar için istihdam odaklı meslek edindirme kursları açılacağı bilgisini paylaşıyor. Ayrıca belediyede kadın kotasının her birimde yüzde 30 olacağını ve her yıl bu oranın artırılacağını vurguluyor. “5 yıl sonra ise yüzde 40’a ulaşması bizim için önemli bir konu. Mahallelerde kuracağımız halk meclislerinde de partimizin tüzüğündeki gibi yüzde 40 kadın kotası uygulanmasını sağlayacağız” diyor. Kadınların kent içi hareketliliğini artırmak için toplu taşıma araçlarında özel indirimlerin hayata geçirileceğini, özellikle 8 Mart ve 25 Kasım günlerinde ulaşımın tamamen ücretsiz olacağını söylüyor. Kadınların kent içi hareketliliğini daha güvenli hale getirmek de yeni uygulamalar arasında. Özellikle geceleri kadınların ihtiyaç halinde toplu taşıma araçlarından istediği yerde inebilmesi için düzenleme yapılacağına dair anlattıkları da hemen hemen tüm kadınlar için gereksinim. Güvenliği sağlamak için gerçekleştirilecek uygulamalardan bazıları ise şöyle; “Toplu taşıma duraklarına ‘acil çağrı’ butonları konmalı. Yol, park, otobüs durağı ve kamu binalarının çevreleri geceleri daha iyi aydınlatılmalı. Diğer yandan Kadın Danışma Merkezleri’ni arttıracağız ve çok dilli olarak hizmet verilmeli. Bütün bunların gerçekleşmesi belediyenin çalışmaları arasında yer alacak.”

Deştin köylüsü Raziye; ‘Bizi almadıkları o meclise girmem lazım!’

Raziye Özdemir alıyor sözü bu kez. Deştin’de çiftçilik yaparak yaşamını kazanıyor. Üç kız bir erkek, 4 kardeşle birlikte büyümüş. 20 yaşına varmadan, aynı köyden biriyle evlenmiş. Daha doğrusu o yörede bütün kızlar rızası dışında “verilirmiş”. Şimdi 47 yaşında. 2 çocuğu için bahçelere ekine gitmiş, köy pazarlarına koşmuş. Küçüklüğüne, o dönemlere gidiyor. Okul ve kız çocukları fikri kolay kolay yan yana gelen iki kavram değilmiş. “Kızları zaten hiç göndermezlerdi” diyor. Okusaydı ne olmak isterdi? Bu soruyu hızla yanıtlıyor. “Her şey olmak isterdim. Hemşire, öğretmen… Ama biz köy kadınlarını oralara okutmuyorlar ki. Töre öyleymiş! İçimde ukde kaldı. Onu da çocuklarımı okutarak giderdim. Oğlum okuyor, kızım öğretmen çıktı.” İlköğretimi bitirince, “doğru tarlaya” demişler. Bütün zamanı tütünler, buğdaylar arasında geçiyor çocukken. Evlenene kadar sıkı bir tarım emekçisi o. Kimin “gelini olursa” bu kez de o ailenin tarlasında işçiliğe başlıyor Deştin kadınları. Raziye de bunu yaşamış. O hala bir tarım emekçisi. “Sadece ekme biçme mi var bahçelerde?” diye soruyorum. “Olur mu?” diyor. “Topladığımız sebzeyi, meyveyi pazar yerlerinde satıyoruz. Üstelik uzak yerler. Ta Yatağan’a, Milas’a gidiyoruz tezgah açmak için.”

‘Suyumuzu, doğamızı öldürmeyiz’

Raziye diğer taraftan o köyde tabiat katliamına karşı çıkan kadınlar arasında yer alıyor. Doğa, onun en kıymetlisi. Deştin’de dev bir çimento ve kireç taşı fabrikası açmak isteyen şirkete karşı tüm halk seferber olmuş. Kireçtaşı ve çimento madenciliğinin bölgedeki toprağı, zeytinleri tamamen yok edeceğini bildikleri için, geçen yıl sayısız günleri eylemlerle geçmiş. Sık sık sokaklarda protesto gösterileri yapıyorlar tüm köylüler. “Bütün yeşilimizi bitireceklerdi” diyor ve ekliyor; “Suyumuzu ve doğamızı çimentocular yüzünden öldürür müyüz hiç? Çevremizi zehirletmeyeceğiz.” Yaşadıkları sıkıntılı anları da paylaşıyor. Her şeye rağmen hilelerle kesilen birçok ağaç olmuş. İçi yanıyor hala yitip giden zeytinlere. Fabrikaya üretim yeri sağlamak için gizli gizli yüzlerce ağacı kesmiş şirket. Kadınların çığlığı sürerken, Muğla Çevre Platformu da hukuk savaşı başlatmış ve şirketi mahkemeye vermiş. Sonuç açıklanıyor ve karar bütün köye dalga dalga yayılıyor. Dava, köylü lehine son bulmuş. Şu an ilk raundu kazanmış ve doğa düşmanlarını geri püskürtmüş durumdalar.

Dağlardaki şifalı otlar sofraya yemek olarak geliyor

Gözleri gibi korudukları dağlar, bayırlar onlar için sadece zeytin mi, çam mı demek? “Hayır” yanıtını veriyor elbette. “Biz oradaki bazı doğal bitkileri de topluyoruz. Mutfağımızda o otlar yemek olarak pişiyor. Kuzu göbeği, çımatar, göbet, tilkişen gibi bitkiler aşımız, tuzumuz. Akşam sofraya onlar konuyor doymamız için. Ama o en zor yerlerden çıkardığımız kuzu göbeği mantarını isteyen çok insan var. O yüzden satıyoruz da. Çünkü kanser hastalığına iyi geliyor.” Çuval çuval ürün veren zeytinlerin yanı sıra burada her şey yaşam kaynağı. Mantarları şifalı, otları besin dolu, suları pırıl pırıl bir köyü yok etmek üzere gelen çimentocular geriletilmiş ama tekrar bir hamle için de fırsat kolluyorlar.

‘Biber gazı bile sıktılar’

Her şeyi tuzla buz edecek bir şirketin varlığı hep akıllarında. Neler gelmemiş ki başlarına? Çimentocular jandarmayı göndermiş üzerlerine. Dayak yemişler, biber gazı gözlerini yakmış, yine de yılmamışlar. İkinci bir hamleye karşı dimdik bekliyorlar. Yaşam alanlarını vermeyeceklerini tekrar tekrar belletiyor. Şunu da dinliyoruz Raziye’den hayretle; “Hatta kaynak suyumuzu bile gasp edeceklerdi. Fabrikada üretimde kullanmak için su yatağını kendilerine doğru çevireceklerdi. Doğal pınarlarımız, dağdan çıkıp bize geliyor. Tarımı onların sayesinde yapıyoruz. Onu da alacaklar öyle mi? Suyumuzu verir miyiz hiç? Tüm köylü geçen sene onların kapısında bekledik, ‘Bu pınar bizim’ dedik. Sonra alamadılar kaynaklarımızı.”

Raziye Özdemir, Menteşe Belediye Meclis üyesi adayı. Gözleri görmeyen Sultan Sarı ise Köyceyiz’den aday

‘Toprağımızı vermeyelim, bir olalım’

TİP Menteşe İlçe Örgütü, “Bizim partimizden Belediye Meclisi Adayı olur musun?” teklifiyle gelmiş Raziye’ye. Hemen kabul etmiş. Ardından diyor ki; “Geçen sene mücadelemizde hep onlar yanımızdaydı. Biz milletvekili seçiminde de bu partiye oy verdik. Çünkü TİP’li arkadaşlar çevreci, doğamızı yok etmek isteyenlere tepki veriyorlar.” Sözü neden aday olduğuna getiriyoruz tekrar; “Sorunlarımızı anlatmak için belediyeye çok gittik ama bizi içeri almadılar. Şimdi haydi çıkarsınlar. Kazanınca hep orada olacağız.” Neler anlatıyor halka seçim gezilerinde? Değişmesi gerekenleri, yaşayacakları tehlikeleri bir bir sıralıyor; maden, kömür çıkarmak için dağları nasıl oyduklarını, ağaçlara, ormana düşmanlıklarını, sularının zehirleneceğini… Sonra şu cümleyi kuruyor; “Diyorum ki, cehennem nasıl bir yer, hepiniz biliyorsunuz. İşte aynı öyle. Yaşadığımız yerler de tam cehennem gibi olacak. Ormanı dümdüz edecekler, pınarlar ise içilmez duruma gelecek. Yine aynı belediye başkanını seçersek aynen bunları göreceğiz. ‘Yaşadığımız toprağımızı vermeyelim, bir olalım’ diyorum yanına vardığımız köylülerimize”.

“Cennet” olarak gördüğü o yeşil hazine için aday

Menteşe Belediyesi bütün köylülerin öfke duyduğu çimento şirketine “Olumlu ÇED Raporu” vermiş! (Geçen sene.) Deştin’e en büyük kötülüğü yapan bu insanlar üstelik… Seçimlerde belediyeye o nedenle asla oy yok. Bütün köylü bu görüşü taşıyormuş. Oyların kime gideceği de şimdiden belli. Diyor ki; “TİP’in Menteşe Belediye Başkan adayı bir kadın; Nazmiye Hanım. Oyumuzu ona vereceğiz. Bizi Belediye Meclis toplantısına almayan bir insanı niye yeniden seçelim ki?” Raziye Özdemir’in yerel seçim için hazırlanan afişinde şu slogan yer alıyor; “Cennet doğamızı gelecek nesillere bırakabilmek için”. “Cennet” olarak gördüğü o yeşil hazine adına savaşmaktan vazgeçmeye niyeti yok. Gurur dolu bir çehre görülüyor afişte yer alan fotoğrafında. Raziye, köylü kardeşlerini parti çatısı altında savunurken, o gururu hep taşıyan bir tarım işçisi. Başarmasını yürekten diliyoruz…

Paylaş:

Benzer İçerikler

DEM Parti Siirt Belediyesi Eşbaşkan adayı Safiye Alağaş, çocukluğunda işçilik yapmış bir kadın gazeteci. Kadın kentleri yaratmayı hedeflediklerini söylüyor. Alağaş, “Yeniden varlığımızı hissedebilmek için kadın temsiliyetinin sağlanabilmesi için sandığa gitmeliyiz. Kadınları kim iyi temsil edecekse onu tercih etsinler” diyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ittifakı genişletme çabası altında yaptığı hamleler, uzun bir mücadele sonucu partide kendine yer eden kadınları da tehdit eder durumda. HÜDAPAR ve Yeni Refah’ın, muhafazakâr ve “örtülü” de olsa kadınlarla aynı kamusal alanı paylaşmak isteyip istemeyeceği bile belli değil.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!