Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesinin ardından gündeme alınan başlıklardan biri de ev emekçisi kadınlara emeklilik hakkı tanınması oldu. İlk olarak Haziran’da açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, ev kadınlarının emekliliğiyle ilgili çalışma yürüttüklerini, Haziran, Temmuz aylarında altyapısını hazırladıktan sonra teklifi Ekonomi Koordinasyon Kuruluna getireceklerini söylemişti. O dönemdeki haberlerde düzenlemenin sonbaharda, Ekim ayı itibarıyla yürürlüğe girmesinin beklendiği bilgisi de yer alıyordu.
Ücretli bir işte çalışmayan kadınların prim ödemelerinin üçte birinin devlet tarafından karşılanacağı, çocuklu kadınlara ise erken emeklilik imkânı sunulacağı belirtilen düzenlemede 18 yaşını doldurmuş ve herhangi bir işte çalışmayan kadınların, isteğe bağlı sigorta kapsamında emeklilik sistemine katılabileceği bilgisi paylaşıldı. Ödenecek sigorta priminin üçte birinin devlet tarafından karşılanacağı söylendi. Bu emeklilik desteği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim döneminde duyurduğu “Aile Koruma Kalkanı” programı kapsamında uygulanacak. Programın temel hedefleri arasında; “her ailede en az bir çalışanın bulunması”, “yeni evliliklerin teşvik edilmesi” ve “ailelerin ekonomik yükünün hafifletilmesi” yer alıyor.
Vedat Işıkhan Ekim ayında yürürlüğe gireceğini duyursa da henüz bu düzenlemeye dair resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak Türkiye gazetesinden İsa Karakaş geçtiğimiz hafta “kulis bilgisine” dayananak kaleme aldığı “Müjde! Çalışmayan milyonlarca kadına erken emeklilik” başlıklı yazısında “Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ev kadınlarına vermiş olduğu vaatlerin ifa edileceği müjdesini vererek yazımıza başlayalım” dedi. Düzenleme tarihi için ise 2027 yılının son çeyreğine işaret etti. Bunun 10 milyon kadının faydalanabileceği bir düzenleme olacağını savunan Karakaş, gecikmeye Maraş depremlerine ayrılan bütçenin neden olduğunu iddia etti.
Tartışmalar sürerken hem ev emekçisi kadınlarla hem de geçmişte Sosyalist Feminist Kolektif’te yer almış olan Tuğba Özay Baki ile konuştuk.

“Emekli olmayı kim istemez”
Arzu 49 yaşında ve 25 yıldır evli, iki çocuğu olan bir kadın: “Tekstilde çalıştım, ev temizliğinde çalıştım, ofiste çaycılık yaptım. 2000 yılından anca bir sene sigortam var. Aslında 99’dan önce başladım çalışmaya, o zamanlar tekstilde sigorta yapılmıyordu. Çocuklarım küçüktü, bakan yoktu, o yüzden günlük işlere gittim daha çok.” Bu dönemlerden çok çeşitli hastalık “miras” kalmış Arzu’ya, “Artık çalışacak gücüm yok” diyor. “Bel fıtığım var, kollar gitti, dizler gitti, bir şey kalmadı. Çalışmak istesem de çalışamam. Bel fıtığı için tedavi görüyorum. Dizlere de iğne yapılması lazım. Cesaret edemiyorum yaptırmaya. Sıvılar bitmiş. Bu tedavinin bir miktarını devlet karşılıyor, gerisini ben karşılayacağım.”
“Emekli olmayı kim istemez ki” diyen Arzu, kendisinin böyle bir imkânı olmadığını söylüyor. Yasanın çıkması gerektiğini düşünüyor ama yasanın içeriği ile ilgili karmaşa, bundan faydalanamayacağını düşündürtüyor: “Yasa çıkarsa çok iyi olur. Bir katkı olur eve. Geçimimiz biraz daha güzelleşir. Kendime ait bir param olur. Alıp kendime harcayabilirim. Ama yatırma şansım yok. Sonuçta bir para olacak ki ödeyesin. Olmayan parayla nasıl ödeyeceğim? Para yok. Ev kira, kiralar aldı başını gidiyor. Yasa çıksa da faydalanamayacağız. Ödeyemedikten sonra bir işe yaramayacak. Sonuçta dışarda da çalıştım, evde de çalıştım, iki tane çocuk büyüttüm. Evin işleri de iş. Normalde devletin bir karşılık beklemeden, hiçbir şeyden yapmadan kadınlara bu hakkı tanıması çok iyi olur. Yıllarca çalışanların aldığı kadar vermese de, onların yarısı kadar da verse yine de büyük bir nimet olur bizim için. Dışardaki çalışmamı kanıtlayamıyorum.”

“Kendime ait gelirim hiç olmadı”
Aynur ise 57 yaşında, onun da iki çocuğu var ve 33 yıldır evli. “Evlenmeden önce bir çay fabrikasında çalıştım. 91-92’ydi galiba. Orada yatırılan sigortam 158 gün. Bu kadar. Evlendikten sonra çocuğum olduğu için dışarıya çalışamadım” diyen Aynur, kazanacağı parayı bakıcıya vereceğine “çocuğuma kendim bakarım” demiş. “Emekliliğim olsun diye çok düşündüm. Bu yaştan sonra daha çok düşünüyorum. Hele kocamla kavga ettikten sonra daha da çok düşünüyorum. Çünkü kadınlar gerçekten bu konuda zor durumda kalıyor. Sonuçta maaş yok, ev yok, bir şey yok, ortada kalıyorlar. Kadın belli bir yaştan sonra da çalışamıyor, kötü duruma düşüyor.”
Aynur, “Kendime ait bir gelirim hiç olmadı” diyor: “Ev işi çok nankördür, ne kadar yapsan da boştur. Eşin sana ne verebilir, el harçlığı, bakkaldan bir şey alacağın ya da pazara gidebileceğin parayı verebilir. Ki pazara da gidemiyorum, rahatsızım. Artık eşim gidiyor. Ben yazıyorum, ne lazımsa o gidip alıyor. On seneden fazladır lösemi hastasıyım, sonra şeker hastası oldum. O yetmiyormuş gibi bir de bel fıtığım çıktı. İnşallah bundan sonra bir şey çıkmaz. Hastalıklardan dolayı engelli raporum var ama diyeceksin ki ne işine yarıyor? Evde hiçbir işe yaramıyor. Aynı işlere devam ediyorum. Otobüsle çarşıya gidip gelirken kullanabildiğim ücretsiz kartım var sadece, başka bir şeyim yok.”
Emeklilik için bir düzenleme yapılmasının kadınlar için iyi olacağını düşünen Aynur, “Ev kadınlarının gerçekten böyle bir şeye ihtiyacı var ama bunu ödeyebilecek mi? Çünkü bir tek eşi çalışan, kirada olan veya çocuğu okuyan var. Onu ödeyebilir mi bilmiyorum. Keşke devlet bunun hepsini karşılasa da ev kadınları da emekli olsa, onların da bir güvencesi olsa. Her kadın güvencesi olsun ister, kendine ait bir maddi durumu olsun ister ama devlet sahip çıksa çok iyi olur. Hiçbirimizin güvencesi yok, hayat çok zor. Hepimiz bir şekilde geçinmeye çalışıyoruz ama hastalıklar almış yürümüş, kimi öyle kimi böyle, çok zor. Allah bize yardım etsin tabii, devletimiz de yardım etsin.”
Aynur, eşiyle kavga etse bile ona bağımlı bırakıldığı için boşanamadığını söylüyor. “Çünkü bir güvencem yok. En azından onun sigortasından faydalanıyorum, doktora gideceğim, ilaçlarım dünya para. Nasıl karşılayacağım? Onun sigortasına ihtiyacım var. Onun için her şeye katlanıp gidiyoruz…”

“Bu benim en doğal hakkım”
Zeliha 45 yaşında, 23 yıldır evli ve iki çocuğu var. Arzu ve Aynur gibi onun da ücretli çalışma yaşamı olmuş ama hiç sigortası olmamış. “O zamanlar sigorta da vardı ama çocuk yaşta başladığım için algılamadık, sigortanın önemini bu kadar bilmiyorduk. 11 yaşında çalışmaya başladım ben. Benim tek bir mesleğim oldu. Bayan kuaförlüğü. Evlendikten sonra mecburiyetten fabrikalarda çalıştım. Zaten biliyorsunuz evlendikten sonra hayat bazen zoraki itiyor her şeye. Genç kızlığım döneminde hep kuaförlükte çalıştım, orada da sigorta yok. İnsanlar bahşiş bırakırsa işte haftada küçük bir meblağ, bu şekilde çalışmak zorunda kaldık yani. Evlendikten sonra da sigortam 6 ay var, fazla yok. Onu da fabrikada yaptılar. Valiz fabrikasıydı.”
“Kendine ait bir gelirinin olmasını her kadın ister” diyen Zeliha, devam ediyor: “Kocama bağlı kalmamak, onun eline bakmamak, kendi ihtiyacımı karşılamak isterim. Kendim özgürce harcamak isterim. Şu an özgürce harcama yapamıyorum. İşte belirli bir meblağ bırakır bana. Bu buraya, şu şuraya harcanacak diye. Hani bana sorulmaz. Senin de var mı, sana da vereyim mi? Kendi ağzımla söylersem verir yoksa şahsi olarak söylemez bana.”
Emeklilik hayalini çok kurduğunu, bunu çok istediğini söyleyen Zeliha’nın en büyük hayali ise “ülkeyi özgür gezebilmek”…. “Her toprağını karış karış gezmek isterdim. Emekli olma şansım şu an yok maalesef. 45 yaşındayım, bu saatten sonra çalışayım bir 20 sene daha, yaş oldu 65. Emeklilik biraz zor. Bu yasa benim ihtiyacımı karşılamıyor. Yüzde 70’ini ben karşılayacaksam olmuyor. Hiç vermesinler daha iyi. Zaten gelirim yok, eşim kabul etmez, diyecek ki ‘Yüzde 70’ini ben sana ödersem zaten sınırlı bir bütçem var.’ Çocuğum okuyor, evin giderleri… Zaten bir şey kalmıyor. Tek kişinin maaşıyla çark dönmeye çalışıyor. İstediğimiz gibi olmasa da çark dönmeye çalışıyor. Ama bu şekilde de yaşanmıyor. Kendilerinin sürdüğü saltanatlar ortada.”
“Kesinlikle her kuruşuna kadar devletin ödemesi lazım” diyor Zeliha. “Zaten biliyorsunuz Türkiye’de kadınlar fazla önemsenmiyor. Çok kadın öldürülüyor. Belki de çoğu maddiyata bağlı. En azından bir gelirimiz olsa… Evli bir kadının kendini gerçekten artık bir birey olarak hissetmesi lazım. Doğuyoruz baba evinde kısıtlamalar, evleniyoruz kocada kısıtlamalar. Yani kadın olmak Türkiye’de o kadar zor ki, çok zor. Her yönden senin kanadını kolunu kırıyorlar. Ha ben 60 bin, 100 bin lira istemiyorum gerçekten. Ama benim ihtiyacımı giderecek kadar bana versin isterim devletten. Bunun benim en doğal hakkım olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle yüzde 70’i ödemeye karşıyım, bunu kabul etmiyorum. Yüzde 30’unu devletin ödemesi ne demek yani. Şaka gibi bir şey. Sınırsız, koşulsuz, verilmeli. Ev kadınları için o kadar önemli ki bu hak, kesinlikle olması gereken bu zaten. Durumu iyi olan zaten kendini kurtarıyor. Bizim gibi ev kadınları ne kadar yapabilir? Kadınların durumu ne kadar iyi olsa da aslında kendine özgü parası olmak zorunda. Kadının tutunacağı bir dal olması lazım. O dal da bizim yüce devletimiz olmak zorunda.”

Tuğba Özay Baki: “Kadın emeği görünür olur ama bedeli ne olacak?”
Kendisi de emekli bir beyaz yakalı emekçi olan Tuğba, “Feminizm açısından ev emekçisi kadınların emekliliği neden önemli bir konu” sorumuza şöyle yanıt verdi: “Bu çok kapsamlı bir konu. Feminizm hak arama mücadelesidir. Çünkü patriyarka denen oluşumla birlikte, insanlar yerleşik düzene geçtikten sonra kadınların emeği, bedeni üzerinde erkeklerin hak iddiası kurması hep var olageldi. Bu mücadelenin kazanımlarından en önemlisi olması gereken ev içi emeğin maddi dönüşüm değeri. Temel bileşenlerinden biri aslında. Bunun görünür kılınması için de çok fazla mücadele yolları var. Aslında kamusal alanda çalışan kadın da ev emekçisi aynı zamanda, bunu aklımızda tutmakta fayda var. Kadınlar hep ev emekçisi ama kamusal alanda ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlar daha bir köle durumunda. Dolayısıyla bunu görünür kılmak yetmiyor. Bunu maddi karşılığını da almak gerekiyor. Bu yönüyle çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum bu emekliliğin. Evde yaptığımız her şeyin ama her şeyin çok ciddi bir maddi dönüşüm karşılığı var ama bu havaya uçuyor. Yani kadına dönen hiçbir şey yok buradan. Biz onu elde ettiğimiz zaman kadın üzerindeki her türlü tahakkümün bir kısmını da ciddi biçimde aşındırmış olacağız diye düşünüyorum. Kamusal alandaki aile bireylerinden olan emekçileri ev içinde biz hazırlıyoruz. Dolayısıyla kamusal alandaki ana emeğin de temel gıdası oluyor ev içi emek. Bu da tabii ki ekonomiden bağımsız düşünülemez. Feminizmin de çok ciddi bir görünür kılmaya çalıştığı, çok ciddi bir konu.”
“Hükümet kadınların mücadelesi ile gündemine aldı”
Peki nasıl tanımlanmalı ve nereye konumlanmalı bu mesele, sorusunu ise “Ev içi emeğin değerinin tespiti ya da değerinin karşılığı yasalarla güvence altına alınmalı. Yani yasal prosedürde yer almalı ama bunun dışında ekonomik olarak nereye konulmalı derseniz temel taşıdır diyorum. Yani en önemlisidir diyorum, çünkü sonuçta sermayenin kullandığı emeğin üretilmesi ev içi emekle oluyor. Onun için birinci sırada olmalı” şeklinde yanıtlıyor.
Ev emekçisi kadınların emekliliği meselesinin sürekli sürüncemede olmasına dair de konuşuyoruz Tuğba ile. “Bunlar aslında hepimizin farkında olduğu bir nokta” diyor Tuğba. “Bakın, biz feministlerin kadın emeğine dair tüm eylemlerimizde vurguladığımız şuydu: ‘Ev işini bırak, dünya dursun!’ Yani bir kere hükümetin, kadınların bu gücünü gerçekten ciddi olarak fark etmesi lazım. Gerçekten kadınlar ev işini bıraktığında dünya durur. O bir yana. Hükümetin bu konudaki söylemlerini hayata geçirmesi çok önemli. Ama ne kadar samimi, kafamızda soru işaretleri var. Bakın bir kreş meselesi vardı daha önce. Kreş meselesinde bırakın ilerlemeyi, daha fazla hak tanınmasını… daha fazla geriye gidildi. Şimdi kadınlara emeklilik hakkının dillendirilmesinin, yeni gündeme geldiğini ve feminist hareketin bunu görünür kılmak için verdiği emekle olduğunu düşünüyorum. Kadınlar meydanlara çıktı bunun için. Önceden konuşulmuyordu bile. Şimdi politikacılar tarafından dillendirilmesi seçime yönelik bir parmak bal çalma gibi geliyor bana.”
“Dul ve yetim maaşları tehlikede mi?”
Ev emekçisi kadınlar için emeklilik meselesinin kadınların aleyhine dönebilecek sonuçlara, hak kayıplarına yol açma ihtimalini de konuştuk Tuğba ile. “Kulağımıza gelen bir şey var. Kadınlara kocaları öldükten sonra maaş bağlanıyor ya da anadan babadan maaş bağlanıyor. İşte bu düzenleme yapılırsa bunların kaldırılması söz konusu diye kulis bilgileri geldi kulağımıza. Yani bu gerçek mi değil mi, bunu şu anda bilemiyorum, elimde bir mesnet yok. Ama bu konuşuluyorsa, böyle kokusu çıktıysa dikkat etmek gerekir. Ev içi emeğin karşılığı olarak emeklilik hakkı konusunda çerçeve nasıl çizilecek? Bu çok muğlak ve hiç umut vermiyor insana. Bir şey yapıyorlar ama yapmış olmak için yapılıyor ama içi bomboş. Bu bir. İkincisi de mevcut emekli, dul-yetim emekli maaşlarının kaldırılması söz konusu olabilir. Bu da korkunç bir şey. Endişeliyim doğrusu. Güvenemiyorum.”
Tuğba ayrıca meselenin “duygusal emek” kısmına dikkat çekiyor. “Kadınların evi içi emeğinde sadece yemek, bulaşık, temizlik de yok. Bir kere duygusal emeğin karşılığını vermek mümkün değil. Ayrıca en ucuzunu almak için pazarları geziyor. Pazarların çöp yerini dolaşıyor. Giysiler için artık giysi bankalarını boşaltıyor. Yani evinde daha ucuza mal olsun diye tarhanasını, makarnasını, salçasını kendi yapıyor. Kadının çok büyük emeği var ve bütün bunları dikkate almayacak olan bir emeklilik paketi nasıl olur? ‘Aile Yılı’ deniyor ama o aile içinde kadının maaşına direkt erkek el koyuyor.”
“Bu hakkın güvencesi yüksek olmalı”
Peki nasıl bir düzenleme olmalı? “Bir kere, eğer böyle bir düzenleme yapılacaksa kadın hareketinin muhakkak bu komisyonda olması gerekiyor. Feminist hareket içerisinde ciddi emek sarf eden, buna kafa yoran kadınlar var. Peki bunun çerçevesi nasıl olmalı? Birincisi kadının tabii ki en önemlisi maddi ve sosyal haklarının olması, sağlık güvencesi başta geliyor. Bir kere bunların tam anlamıyla sağlanması, koşullara bağlı olmaması gerekiyor. Çünkü bakarsın, der ki ‘Sen evinde dantel de yapıp satıyorsun. O zaman emekli maaşını da kesebilirim.’ Bunlardan arındırılması, güvencenin yüksek olması gerekiyor. Ve o maaşın kesilmesi için hiçbir bahanenin olmaması gerekiyor. Kadın kocasından boşanabilir mesela. Emeklilik için evli olma şartını bile getirebilirler. Bunların hayata bakışından bu çıkabilir. Hükümetin politikasında evlilik kurumu önemli.”
Tuğba son olarak emeklilik hakkının verilmesinin, kadının emeğinin görünür kılınması için olmazsa olmaz olduğunu söylüyor. “Bu çok önemli, tabii ki görünür kılacaktır ama o görünür kılmanın bedeli ne olacaktır? Çünkü ben onların mevcut cinsiyetçi rolleri, cinsiyetçi paylaşımı düşünerek böyle bir şey hazırlandığına katiyen inanmıyorum.”
Ana Fotoğraf: Jin Dergi