Gökyüzü işçisi kadınların iş güvenliği var mı? Hosteslerin gülümseyen yüzlerinin ardındaki gerçek

Kadın kabin memurlarının yaşadıkları sorunların dışarıya çok fazla yansıtılmadığını biliyoruz. Sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersiz. Kabin memuru kadınlar her türlü taciz, şiddete karşı korumasız halde çalışıyorlar. Bunun dışında yaşanan cinsiyetçi sendikal baskılar da yüzlerinde asılı o gülümsemeyi çoğu kez etkiliyor. Gökyüzü işçisi kadınlar anlattı...
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Geçtiğimiz günlerde THY’ye ait İzmir seferini yapan uçak türbülansa girerek yaklaşık 150 metre düşüş yaşadı. Bu sırada uçakta çalışan hostes, önce tavana çarptı sonra yere düştü ve belindeki L kemiklerinden biri kırıldı. Bu olay kabin memurlarının çalışma, işçi sağlığı ve güvenliği koşullarını bir kez daha tartışmaya açtı. Sektörde yetkili sendika Hava-İş’in yandaşların eline geçmesiyle birlikte, işçi haklarının çoğunun askıya alındığı koşullarda, kabin memurlarının çalışma ve yaşam koşullarını onlardan dinlemenin anlamlı olduğunu düşündük.    

İlk anda mükemmel makyaj ve gülümseyen bir yüz anımsarsınız kabin memuru kadınlardan söz edildiğinde. Topuklu ayakkabılarıyla uçakta dimdik yürüyen kadın uçuş görevlileri için söylenebilecekler görünenin çok ötesinde. Üniformalı uçak personelinin sadece ikramda bulunan “garsonlar” olarak düşünülmesi büyük bir algı sorunu. Çünkü hostesin ana görevi uçuş sırasında uçak ve yolcu düzenini korumak, güvenliği sağlamak, sağlık sorunları oluştuğunda müdahale etmek… Kabinde tıbbi bir acil durum ya da bir kaza söz konusuysa, yaşamla ölüm arasındaki farkı yaratabilecek kişiler yine hostesler. Birçok yerde onların adı “gökyüzü melekleri”. Bu işin zorlu yönlerini, havayollarının o sert kurallarını defalarca deneyimlemişler. Gerçekler bizlerin bildiklerinin çok ötesinde. Genellikle bu mesleğin sağladığı ekonomik güç hostesliği seçmede etkili oluyor. Bu gelirle iyi bir yaşam planlansa da işleyiş buna izin vermiyor. Zaten artık işe yeni girenler için maaşlar hayal kırıklığı. Görünümde o fiziksel kusursuzluk, yüzlerdeki mutluluk ifadesi, muhteşem bir gülümseme olsa da arka planda kabin memurlarının gerçekliği farklı. İş güvencesinin pamuk ipliğine bağlı olması, sendikal baskıların yoğunluğu o gülümsemeyi çoğu kez etkiliyor. Gökyüzü işçisi kadınların iş güvenliği gerçeğini ve hak gasplarını gündeme getirmenin yeri ve zamanı olduğunu düşündük. Ağır bedel ödeyen hostesler göz alıcı bu renkli mesleğin ardındaki gerçekleri anlattılar.

Aşırı yorulmuş beden, şişmiş ayaklar…

Sıkıntıların çok açığa çıkmadığı bir iş gerçeği uçaktaki… Yaşadıkları problemler, çalışma şartları çok zorluyor havayolu personelini. Uçuş görevlisi olarak çalışan kişiler, İş Kanunu’na bağlı değiller! Borçlar Kanunu’nun Hizmet Sözleşmesi hükümlerine tabi tutuluyorlar. O sebeple işveren, herhangi bir gerekçe göstermeksizin deneme süresi geçtikten sonra çalışanı işten çıkarabiliyor. Bu en büyük hak gasplarından biri. Havayolu sisteminde, uçuşun ardından 12 saat dinlendikten sonra tekrar görev almanız gerekiyor. Ama o süre içinde istirahat edebiliyorlar mı? Kesinlikle hayır! “Göze hoş geldiği” düşünüldüğünden topuklu ayakkabı giymeyi gerektiriyor hostes olmak. Bu durumda ayak sorunları hayli acı verecek düzeye geliyor… Nasıl tolere ediliyor bu aşırı yorulmuş beden, şişmiş ayaklar? Ve daha onca fiziksel problem… Buna benzer birçok soruyu paylaşıyoruz havayolu emekçisi kadınlarla.

“25 yıl çalıştıktan sonra ‘performansın iyi değil’ dediler

Filiz Kılıç, “performansın iyi değil” gerekçesiyle iş akdi feshedilen hosteslerden biri. Tam 25 yıldır görev yapıyordu çıkarıldığında! Mesleğe dair konuşmamızda, klasik kadın kabin memuru algısıyla ilgili bir soru soruyorum. Toplumdaki genel “imaj”dan birçok meslektaşı gibi o da rahatsız. “Yolculara servis yapan görevliler olduğumuz yönünde bir tanıma sıkıştırmaya çalışırlar bizi. Oysa biz bu alanda onlarca eğitim aldık. Her yönüyle birikim sahibiyiz. Kaza anında yolcuyu tehlike bölgesinden tahliye edecek donanıma sahip kişiler bizleriz. Aynı zamanda da gerektiğinde kalp krizi geçiren yolcuya masaj yapan da yine hostestir. Bir sağlık elemanı kadar bu yeterliliğe sahip olacak dersler de görüyoruz mesleğe başlamadan önce.”

Uçağın içindeki hava kalitesi düşük

Bir hostesin bedenine her zaman dikkat etmek zorunda olduğunu anlatıyor Filiz. Onlar asla kilo almamak durumundalar. Bundan dolayı sürekli bir kontrol halinde olmanın getirdiği stresten söz ediyor. Limitlerin üzerinde uçtuklarından, düzensiz uykuların bedenlerini çok etkilediğinden söz ediyor. Ailelerine vakit ayırmaları neredeyse imkânsız. Çalışma saatlerinde düzen yok. Uçuş emniyeti kabin memurlarının sırtındayken, “vitrin mankeni” olarak emeğin değersizleştirilmesine karşı çıkıyor. Havayolu emekçisi kadınların çok ciddi riskler altında görev yaptıkları bilgisini paylaşan Filiz, meslek hastalıklarının ise işin göz ardı edilen bir başka yönü olduğunu belirtiyor. Uçağın içindeki hava kalitesi düşük olduğu için solunum yolları hastalıklarına da son derece yatkın olduklarına değiniyor. Bel ve boyun fıtığı, sinüzit, solunum yolları hastalıklarına hosteslerin son derece açık olduğunu söylüyor. Cilt, göğüs, mide, tiroit ve rahim başta olmak üzere her tür kanser hastalığına yakalanma riskleri de fazla. Kanserin sebebi, atmosferin üst katmanlarında radyasyonun daha yoğun olması.

Sendika yıllardır hakları savunmaktan uzak

Yolcuları karşılarken, uçuş boyunca ayakta beklerken, sık sık güvenlik talimatları verirken, diğer yandan yolculara servis yaparken yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmayan kadın kabin memurlarının yaşadıkları sorunların dışarıya çok fazla yansıtılmadığını biliyorduk. Diğer yandan da geçmişi çok eski Hava-İş Sendikası’nda örgütlü hayli kadın uçuş personeli var. Sendikanın rolü burada ne ölçüde? Son 10-15 yıllık çalışmalarına bakınca sendika işçi hakkının peşinden koşmamış. Toplu sözleşme görüşmelerinde maaş artışından başka bir gündemi tartışmamışlar. Sendikanın, uçuş personelinin çıkarları için mücadele eden bir tutumu yok. Üyeleri sık sık baskı ve tehditlerle karşılaşsa da yıllardır kılını kıpırdatmıyor. İşçi ve emekçilerin çıkarları ve haklarını kazanmak ve korumak yerine, havayolu patronlarıyla kol kola olduğu söyleniyor Hava-İş’in. (Bu arada bazı önemli soruları ilettik sendikaya, ama geri dönmemeyi tercih ettiler.)

“Parmaklarım neredeyse kopacaktı”

Uçuş görevlilerinin önemli meslek hastalıkları ile karşı karşıya olma riskleri hep var. Bunun yanı sıra uçakta bazı kazalar da yaşayabiliyorlar. Yorgunluk, az personel, minimum dinlenmeler, maksimum uçuşlar gibi iş koşulları bu kazalara davetiye çıkarabiliyor. Gülay Kılınç’ın uçak kapısında eli sıkıştı ve iki parmağı ileri derecede ezildi. Yaşadıklarını anlatıyor Gülay: “O kadar acı duydum ki. Parmaklarım neredeyse kopacaktı. Elimi artık uzun süre kullanamayacağım için havayolu doktoru izin kullanmamı öngördü. 3,5 ay uçamayacağım yönünde rapor verdi. Zaten 20 günü geçen raporlar ancak işyeri hekiminin kararıyla yazılabiliyor.”

“Sizi etinizden kemiğinize kadar sıyırıyorlar!”

Arkasından, zorunlu izin verilen Gülay’ı işten çıkarıyorlar. Bu kararı beklemediği için şaşkın. Tepkisini dile getiriyor: “Ben en zor koşullarda işimi yaptım. Kimi zaman 3.00’te kalkıp işe gittim. 39 derece ateşi olan kızımı, kolunda serumla hastanede bırakıp uçuşa gittim. Uçaktaki emek, bedeni ve zihni çok yoruyor. Aşırı yorgunluktaki bedeni dinlendiremiyorsunuz. Sizi etinizden kemiğinize kadar sıyırıp, sonra ‘git dinlen’ diyorlar. Bir kaza geçirince bunu bizlerin suçu gibi algılıyorlar. Ben de bu nedenle atılarak adeta cezalandırıldım.” Gülay bu olaydan hemen sonra hukuk mücadelesi başlatıyor. “Haksız yere işten atılma” gerekçesiyle havayoluna tazminat davası açıyor. Yıllardır iş mahkemesine defalarca giden hostes, tam yedi yıldır devam eden bu mahkemenin peşini kesinlikle bırakmak niyetinde değil. Peki neden bu kadar uzun sürdü? Dava bilirkişi raporuna bağlı. Ama yıllardır da nedense o Bilirkişi’den kazanın raporu çıkmadı!

Sarı sendikaya tepki olarak yeni bir sendika

Bütün bu yaşadıklarına karşılık, Gülay’ın da üyesi olduğu Hava-İş Sendikası’ndan hiç ses çıkmadı. Zaten Hava-İş yıllardır işverenle kol kola ilerliyordu. Havayolu emekçilerinin ağır çalışma koşullarına, uğradıkları baskılara ses çıkartmayan sarı sendika yönetimi, karşılarına çıkan muhalifleri devre dışı bırakmaya endeksliydi. Havacılık gibi kritik bir sektörde, haklarını savunma iradesine sahip uçuş personeli hep bu engellerle karşılaştı. Girdikleri Hava-İş kongrelerinde çeşitli yollarla önleri kesildi, seçimlerden kaybederek çıktılar. Bu kez patronların güdümüne girmemiş yeni bir sendika gündeme geldi. Zaten gasp edilen haklara kavuşmayı ana hedefi olarak belirleyen yeni bir sendikal oluşum elzem hale gelmişti. Bu anlayış temelinde hareket eden uçuş personeli, yedi yıl önce Bağımsız Hava-Sen’i kurdu.

“Vitrinimizde iyi durur” anlayışı!

Eylem Ateş, geçmiş dönemlerde (2009) Hava-İş Sendikası’nın yönetim kurulu üyesiydi. Ondan önce uzun seneler özel havayolu şirketlerinde kabin memuru olarak görev yaptı. Daha sonra THY’de iş hayatını devam ettirme kararı aldı. THY’de örgütlü sendika Hava-İş’e üye oldu. Hava-İş’in işyeri temsilciliğini yürüttü. Yedi yıl yürüttüğü temsilcilikten sonra Hava-İş’in yönetimine de girdi. Sendika hakkında şu yorumu yapıyor: “Hava-İş de birçok sendika gibi cinsiyetçi bir sendika. Cinsiyete dayalı ayrımcılık ve tacizi dillendirmemeniz bekleniyor. İfade ettiğinizde, sendika yönetimine muhalif bir yapı söz konusuysa iş birliği içinde olmakla itham ediliyorsunuz. Kadın çalışmaları kapsamında yaptığımız birtakım çalışmalar ve feminist kimliğim onları rahatsız etti. Kadın meselelerinde onlarla ters düşmeyecek politikaları seçmek gibi bir tavırları var maalesef. Kadınlara dair politikaları da onlar belirlemek istiyor. Kadın bir sendika yöneticisinden beklentileri; zamanın genel başkanı olan erkeğin ifadesiyle ‘vitrinimizde iyi durur’ anlayışından öteye değil. Eleştirdiğiniz anda bir şekilde sizi oradan yok ediyorlar. 2009’da genel kurula birkaç saat kala Hava-İş’ten tasfiye edildim. Bunların hepsinin hesapları önceden yapılmıştı. Dışarıya verilen imaj, ‘işçi istemiyor’ oldu. Ama gerçek başkaydı.”

Sendikadaki cinsel taciz

Aslında kongreden önce meydana gelen bir vaka, daha sonra yaşanacak olanları da belirledi. Bir kadın sendika çalışanına cinsel taciz olayı gündeme gelince bu davranışa karşı mücadeleye başladı Eylem Ateş. Tacizde bulunan erkek, sendika yönetim kurulu üyesiydi. Ne var ki sendika başkanı ve diğer yöneticiler tarafından korundu. Akabinde gerçekleşen genel kurulda Eylem Ateş seçime saatler kala, tasfiye edilerek seçime girmesinin önü kapatıldı. Genel kurul sonrası tacize uğradığını açıkça ifade eden ve bir çözüm üretilmesini bekleyen kadın çalışana yönelik sistemli bir mobbing başlatıldı ve iş akdi feshedildi. Kadın çalışan olayı mahkemeye taşıdı. Eylem Ateş kadına desteğini sürdürdü. Eylem, kabin memurluğu mesleğine yönelik cinsiyetçi algılar ve işverenlerin kilo kontrolü vb. kadın bedeni üzerindeki kontrolcü politikaları sebebiyle havayollarının son derece cinsiyetçi işyerleri olduğunu da ayrıca vurguluyor.

Hostesler yüksek enflasyon ve kiralar karşısında çözümsüz

Hava Sen’in Genel Sekreteri Gülçin Karal, bizimle uçaktaki o görünmez kılınmaya çalışılan emeği ve o emeğin arkasındaki gerçekleri paylaşıyor; “Yoğun uçuş ve az istirahat şartları altında zorlanarak görev yapan kabin memuru arkadaşlarımız, motivasyonları düşerek görevlerini yapmak durumundalar” diyor. Kabin memuru olarak ilk işe girişteki şartlara da sözü getiriyor Gülçin. Diyor ki: “Daha önceki dönemlerde, kabin memuru olmak için bir sürü elemelerden geçilip, iyi bir maaş ve uçuş şartları konuşulurdu. Şimdi ise gelinen noktada, firmalara göre bu durum değişmekle beraber, kalifiye bir arkadaşımız 27 ile 35 bin TL arası maaşlarla işe başlıyor. Ve günümüz yüksek enflasyon ile kira giderleri karşısında çözümsüz kalıyor. Kimi ev arkadaşı alarak ekonomik zorlukları aşmaya çalışıyor. Bazısı ise yurtlarda kalarak çözüm bulma yoluna gidiyor. Bu şekilde tasarruf etse de maaşları her geçen gün eriyor. Borç içinde mesleklerini icra etmeye çalışarak yıllarını geçirmeye çabalayan arkadaşlarımız var.”

Hak aramak değil lokum dağıtmak!

Havayolu çalışanı ve Hava-Sen yöneticisi Gülçin Karal, mücadele içinde yer alan kabin memurlarının sadece bundan dolayı uğradığı mobbinglerden söz ediyor. Muhalif memurların sürekli olarak ‘iş akdi fesih’ tehdidi ile karşılaştıklarını anlatıyor. Yetkili sendika Hava-İş’in bu duruma seyirci kaldığını vurguluyor. Bu konudaki yorumu şöyle: “Aslında çalışanlar için hak talep etmeyen sendika yüzünden THY’nin marka yüzü zarar görüp, itibar kaybediyor. Hava-İş, üyelik aidatlarını alıp nereye harcadığı konusunda asla şeffaf olmadı. Kenara çekilmesi ve sadece bayram ve özel günlerde çikolata-lokum dağıtmasının ötesinde bir çabasını kimse göremedi!”

Korkutarak sindirme

Hava-İş’in sosyal mecralarına girip yorum yapmak da mümkün değilmiş. Çünkü bu web sayfalarının yoruma kapalı olduğuna dikkat çekiyor Hava-Sen yetkilisi Gülçin Karal. Geçmiş yıllarda bazı oyunlarla, çalışanlar üzerinde sürekli bir “korku algısı” oluşturulduğunu söylüyor. Ama bu korkutarak sindirme çabaları artık boşa çıkmış. Gülçin şu düşüncesini paylaşıyor: “Ne var ki, değerli havacı arkadaşlarımız üzerinde bu artık etkisini yitirdi. Gelinen noktada tüm mecralarda da görüldüğü üzere, son derece hızlı üyelik artışı ile Hava-Sen yetkili sendika olma yolunda ilerliyor. Çünkü bizler güçlünün değil, haklının yanında olan bir sendikayız.”

İşe odaklanma düşüklüğü iş kazalarını tetikleyebiliyor

Kadın kabin memurlarının yoğun çalışma temposu ve buna bağlı birçok nedenden dolayı yaşadıkları çeşitli bedensel rahatsızlıklar veya mesleki hastalıkları soruyoruz. Anlatıyor: “Kabin memurları uluslararası bir iş temsili yapıyor. Arkadaşlarımız var gücüyle güvenlik, emniyet, temizlik ve servis sunumlarıyla yolcuları evinde gibi hissettirme çabasındalar. İşte bunu en iyi şekilde yapmak için iyi bir uyku, yüksek moral ve motivasyon gerekir. Çalışana, eğer bunu sağlayabileceği bir alan açmazsanız, verimli bir şekilde dinlenemeyeceğinden vücut direnci düşer ve çabuk hastalanır.” Bu durumların sonucu olarak aynı zamanda hosteslerin dikkat eksikliği de yaşadığına getiriyor sözü. İşe odaklanma düşüklüğü nedeniyle iş kazalarının da yaşanabileceğine dikkat çekiyor Gülçin.

Söz ettiğimiz bütün iş koşulları, gökyüzünde görev yapan uçuş emekçilerinin “melek” sıfatına gölge düşürüyor. Dışarıya gösterilen o “pembe” perdeyi indirip, iş koşullarını o emeği yüceltecek ölçüde revize etmenin sanırım tam zamanı…

Fotoğraflar: Cumhuriyet, Halk TV, Anadolu Ajansı

Paylaş:

Benzer İçerikler

İşe gelirken yanlarına iki adet iş kıyafeti getiriyorlar, sıcaktan dolayı. Çünkü çalışmaktan sırılsıklam olan kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yedek olanı giyip iyice ıslanmış giysiyi çamaşır sıkar gibi iyice sıkıyorlar. Şakır şakır su (ter) akıyor. Sonra kurusun diye çevredeki çalılara asıyorlar.
Siverek’te erkekler, “Bu paraya, bu rezillik çekilmez” diye düşünüyor. Dolayısıyla tarım işçiliğini, bile isteye “kadın işi” diye kodluyor ve “ek gelir” olarak gördükleri için kadınlara bırakıyorlar.
Tarım işçisi kadınlar, seyyar tuvaletler olmadığı ve tarla sahipleri tuvalete gitmelerini istemediği için eve gidene dek ihtiyaçlarını göremiyor; bu yüzden de böbrek ve idrar yolu hastalıklarına yakalanıyorlar. Tarla işinin yanı sıra ev ve bakım işlerini yüklenen kadınlar, beraber yaşadıkları erkeklerden de şikayetçi.
Bütün fabrikalarda çay molası sadece 10 dakika. Kadın işçiler, her şeyi bu 10 dakikada yapmak zorundalar. Yani çay içiyorlar, tuvalete gidiyorlar ve dinlenmeyi de yine bu dakikalara sığdırıyorlar. Metal sektöründen kadınlar ciddi bir baskıya dönüşen çay saati mobbingini anlatıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!