Gülhan için adalet sağlanır mı?

Dört yıl önce Migros Çayırova Depo direnişinde kadın işçiler hem en önde hem de aktif örgütleyici olmuşlardı. Gülhan da ön saflarda, kadın işçilerin eşitsiz çalışma koşullarını, onlara uygulanan mobbingi, kadın işçilere amirlerin yaptığı şantaj, tehdit ve tacizleri tereddütsüz ifşa edenlerdendi. Depo içerisinde çalışırken de kendisini tehdit eden Muhammed T. O’nu öldürdüğünde 24 yaşındaydı.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Mart’ın 16’sında İzmit Darıca’da işe giderken kimliği belirsiz bir erkeğin silahından çıkan kurşunlarla katledilen bir kadının haberini okumuştuk sabahın erken saatlerinde. Birkaç saat sonra kadının kimliği açıklandığında yine bir kadın cinayetinin göz göre göre geldiğini öğrenmiştik. Sokak ortasında katledilen, 2021 yılında Migros Çayırova Depo önünde 120 gün boyunca direnen Gülhan Albayrak’tı.

Bu süreçte işçiler depoda örgütlü olan sendika Tez Koop-İş’in depo yöneticileriyle kol kola girerek işçileri baskıladığını teşhir edip bağımsız sendika DGD-Sen ile birlikte mücadele ederek hak arayışını sürdürmüştü.  Kadın işçiler hem en önde hem de aktif örgütleyici olmuşlardı. Gülhan da ön saflarda, kadın işçilerin eşitsiz çalışma koşullarını, onlara uygulanan mobbingi, kadın işçilere amirlerin yaptığı şantaj, tehdit ve tacizleri tereddütsüz ifşalayanlardandı. Depo içerisinde çalışırken kendisini tehdit eden Muhammed T. direnişinde de tehditlerini sürdürdüğü halde direniş alanından geri durmamıştı. Uzaklaştırma kararı alarak her gün düşük ücretleri, ağır çalışma koşullarını anlatmış ve koşulların düzeltilmesi için sendikayla birlikte işe dönmek istemişti.

Katilin yargılandığı davanın ikinci duruşması 7 Şubat’ta Gebze 2. Ağır Ceza’da görüldü. 30 dakika süren duruşma delillerin incelenmesi ve tanıkların hazır bulundurulması gerekçesiyle 11 Nisan 2025 tarihine ertelendi.  Duruşmanın hemen ardından, davayı takip eden kadınlar “Gülhan için adalet” sloganı atarak davanın uzatılma girişimlerini protesto etti. Günler sonra Gülhan’ın ablası Sümeyye ile görüşerek mahkemenin seyrini kendisinden dinledik. Görüşmede Gülhan’dan sonra da ailesinin tehdit edildiğini ve can güvenliklerinin risk altında olduğunu öğrendik.

“Eğlenmeyi de gülmeyi de çok severdi”

Gülhan nasıl biriydi, bize hayatını anlatabilir misin?

Kardeşim liseyi bitirdikten sonra maddi durumumuzdan dolayı üniversiteye gidemedi. Babam kalp krizi geçirmişti o dönem, ondan dolayı çalışamıyordu. Lisede hemşirelik okuyordu. Lise bittikten sonra ilk olarak hastanede staj yaptı. Stajdan sonra ilk iş tecrübesi Migros Depo olmuştu. Çok enerjikti. Etrafındakileri güldürmek çok hoşuna giderdi. Kendi de eğlenmeyi gülmeyi çok severdi. Aksi bir kız değildi. Uyumluydu. Migros’tan sendika üyesi olduğu için çıkarmışlardı. Başka bir nedeni yoktu. O zaman da sendikanın orada sözcülüğünü yapıyordu. Orası bittikten sonra farklı bir yere başladı. Orada da gayet iyiydi. Evlilik nedeniyle çıktı. Oradan gayet memnundu. Çok çabuk arkadaşlıklar kurabiliyordu zaten.  Migros’tan aldığı tazminatıyla çeyizini tamamen kendi yaptı.  Özene bezene seçerek aldı her şeyini ama hiçbirini kullanamadı. Çoğunun etiketi bile üzerindeydi.

Hemşirelik yapmayı neden düşünmedi?

Tam mezun olacağı zaman yeni bir yasa çıkmıştı. Üniversite eğitimli olmayanlar hemşirelik yapamıyordu. Hemşire yardımcısı ya da sterilizasyonda, özel hastanelerde çalışabiliyorlardı. Maaşlar düşük diye özel hastaneleri istemedi. Üniversite okumayı zaten istiyordu ama durumumuz yoktu. Migros depoya da o yüzden girmişti. Maddi koşulları yaratıp üniversiteye gitmeyi istiyordu. Zaten öldürüldüğünde üniversite öğrencisiydi. Açıktan okuyordu. Başladı ama bitiremedi.

Migros’ta çalışmaya ve sendika üyesi olmaya nasıl karar verdi?

Migros’ta önce ben çalıştım. Ben çıkarken eleman alımı vardı. Kardeşim aslında geçici olarak girmişti. Yazları öğrenci alıyordu orası. Gülhan da nasıl olsa üniversiteye gideceğim, diye girdi. Sonra babam rahatsızlanınca devam etmek zorunda kaldı. Oranın çok fazla mesaisi vardı. Sürekli bir mobbing vardı. Gülhan benden daha uzun çalıştı ve bütün bunlardan rahatsız olmuştu. Benim dönemimde de sendika çalışmaları vardı. Ben de üye olmuştum ama Gülhan gibi çalışma yapmadım. Mesailer azalsın, maaşlar düzelsin, sağlıklı yemekler yiyelim istiyordu işyerinde. Sabah 8 akşam 11-12’lere kadar mesai oluyordu ve zorunluydu. Pazar günleri bile zorunlu tutuyorlardı. Bunlar yüzünden sendikaya üye olmuştu. Sonra yukarıdan duyulmuş, işten atıldı. Atılınca da depo önünde mücadeleye devam ettiler. Gülhan her zaman feminendi. Boyun eğen bir insan değildi açıkçası. Hep “neden” sorusunu sordu. Hepimiz de hâlâ soruyoruz “neden ayrım var” diye. “Neden erkeklerle aramızda bu kadar ayrımcılık var” diye. Çoğu röportajında da dile getirmişti. Babam üzülmesin, rahatsızlanmasın diye evde pek konuşmuyorduk bu konuları. O yüzden o döneme dair anlatabileceklerim çok sınırlı.

“Uzaklaştırma kararı vardı”

Katili Gülhan’la yakın olduğu algısını yaratmaya çalışıyor. Bu konuya açıklık getirmek ister misin?

Gülhan işe ilk girdiğinde bu çocuk arkadaş olmak istemiş. Gülhan da kabul etmiş ama galiba bir ay bile sürmeden ayrılmak istemiş. Hani insan içten hisseder ya, yıldızı barışmaz da denir hani. Gülhan istememiş artık görüşmeyi. Çocuk da “sen benden sebepsiz ayrıldın” diyerek takıntı haline getirmiş. Ondan sonra depoda Gülhan’ın sürekli karşısına çıkmış, arkasından dedikodu yaymış, laf atmalar filan. Bu şekilde tacizleri daha da ilerletmiş. Yolda yürürken hakaret ediyormuş, önünü kesiyormuş. Hatta işten ayrıldığında arabayı üstüne sürmüş. Eve kadar takip etmeler, komşularımıza Gülhan’ın numarasını sormalar. Benim adıma Gülhan’ın adına Instagram hesapları açtı. Bizim akrabaları ekleyip onlara küfürler yağdırdı. Kapımızın önünde yüksek sesle müzikler, sonra zaten silahlar patladı. Ama bu söylediğim şeyler beş yıl boyunca ara ara olan şeyler. Bir geliyor bir ay yok, sonra yine geliyor. Evde kapının önüne güller, çiçekler bırakılmış. Gülhan onları çöpe bile atmıyordu, sokağın ortasına atıyordu ki hani bir köşede izliyorsa görsün, aldığımı düşünmesin diye. Sonra zaten Gülhan’ın üzerine araba da sürünce uzaklaştırma aldık. Bu sefer “uzaklaştırmayı geri alın” diye rahatsız etmeye başladı. Almadık tabii. Ara ara sürekli çıktı karşımıza. Tam unutuyoruz bir mesaj. Tehdit içerikli mesajlar. Gülhan her defasında numarasını değiştirdi. Hayatına birini aldı, sevdi, evlendi… Korkuyordu bunlardan Gülhan. Psikolojisi de iyice bozulmuştu. Gece yatamıyordu, kabuslar görüp uyanıyordu. Sürekli arkasına bakarak gezmek çok zor. Böyle bir dönem geçirdik, hâlâ da geçiriyoruz aslında.

Bu kadar ağır tehdit ve tacize rağmen neden tutuklanmadığını biliyor musunuz?

Kim alındı ki o alınsın içeriye? Kaç kadının önü kesildi? Kaçının üzerine arabalar sürüldü, ölümlerden dönüldü, hangisi içeriye alındı? Hâlâ bir sürü cani var geziyor. Hayatını tehdit ettikleri kadınları en rahat işe giderken takip ediyorlar. Bu tehditlerin arttığı dönemde zaten servise de tek gidemiyordu. Babam götürüyordu. Uzaklaştırma kararını aldığımız dönemdi bu. Gece vardiyasına giderken ya da gece gelirken bizi arıyordu. “Cama çıkın bana bakın, bana doğru gelin” bu şekildeydi. Son dönemlerde, evlendikten sonra da. Düğününe birkaç hafta filan vardı. Erzurum’daydık, tehdit mesajları atıyordu. Orada da karakola gittik. Karakolda kapının önünden bizi geri gönderdi polisler. “Bu dönemde kafanızı bunlara takmayın, böyle şeylerle uğraşmayın. Düğününüze bakın, başka bir şey olursa gelirsiniz.” Bunu söyleyip geri gönderdiler.

“Peynir ekmek gibi silah satılıyor”

Gülhan’a ve diğer kadın işçilere yönelik tehditler sence engellenebilir miydi?

Şöyle söyleyeyim, Migros’ta benim dönemimde de aynıydı. Kimsenin sicil kaydına bakılmıyor. Sabıka kaydına bakılmadan çalışan insanlar var. Yargılaması devam eden insanlarla çalışıyorduk yani. Kadına karşı suç işlemiş erkeklerin olup olmadığını bilmiyoruz mesela. Adam yaralamadan ceza almış çalışan olduğunu biliyorum. Geri kazandırılmak için miydi? Suçluları kazandırmak için bunlar doğrusu mudur bilememem ama benim kardeşim artık yok.

Migros’ta çalışırken tehdit edildiğini yöneticilere şikâyet etmiş miydi? Şikâyet ettiyse neden bir şey yapılmadığını biliyor musun?

Gülhan’ın yukarıya gidip “beni bu şekilde tehdit ediyor diye söyleyip söylemediğini ben bilmiyorum. İş arkadaşlarına söylediğini biliyorum. Vardiya amiri biliyor muydu kimsenin günahına giremem. Ama cezaların ağırlaştırılması gerekiyor. Verilen cezalar korkutmuyor hiç kimseyi. Birini öldürürüm, onun hayatını, ailesini mahvederim ama beş yıl yatar çıkarım kafasında herkes. Peynir ekmek gibi silah satılıyor. İnsanlar bu kadar basit bulamamalı silahı. Alacakları cezadan da korkmalı.

Dava sürecini de anlatabilir misin?

Bizim bir yıl oldu davamız. Her şey apaçık ortadayken bile cezası netleşmedi hâlâ. İyi hal iyi hal denip duruluyor. Benim kardeşimi yerde tekmelerken iyi hali neredeydi? Tertemiz giyinip mahkemeye çıkınca mı iyi hal oluyor? Benim kardeşim de öldüğü gün tertemizdi. Bembeyaz gömleğini giymişti. Kaç bin saatlik kamera kayıtları izlendi. Sonra ne oldu? Tahrik. Ne tahriki? Bir insan birini sevmiyor diye ölemez. Bir insan kocasından ayrılmak istiyor diye de ölemez. Herkesin elinde bıçak, silah. Bu adam daha önce ruhsatsız silahtan yakalanmış. Savunması da neymiş? “Beni tehdit ediyorlar ben o yüzden silah bulunduruyorum” demiş, salmışlar. Yasadışı silah bulundurmaktan niye atılmadı içeriye? Bu şekilde silahla yakalandığında parmak sallayıp geri gönderiyorlar.  O zaman içeri atılsaydı belki de ikinci silahı alamayacaktı.  Mahkeme uzatılmaya çalışılıyor. Tanıkları varmış. Şahitler gelmiyor ama süreci uzatmaya çalışıyorlar. Gülhan’a iftira atıyorlar. Tanığı da kimmiş? Gülhan’ı öldürdükten sonra yanına gidip saklandığı, yardım istediği arkadaşını şahit olarak yazdırmış. O şahit ne diyecek? Asla ispat edemeyecekleri bir sürü yalan söylediler. Biz mahkemenin uzamasına sinirlendik.

“Kendimizi güvende hissetmemiz için bunlar cezalandırılmalı”

Kamera kayıtları tanıkların dinlenmesine yer bırakmayacak kadar net açıklamıyor mu planlı bir cinayet olduğunu?

Kamera kaydında var. Fren sesiyle balkona çıktığında gören kişi de her şeyin birkaç saniye içerisinde olduğunu söylüyor. Direkt ateş etmiş birkaç defa, yere düştükten sonra tekmelemeye başlayınca görgü tanığı “ne yapıyorsun, yeter” diye bağırmış. Onların gördüğünü fark edince arabasına binip kaçmış. Şimdi bu var ellerinde… Avukatları akıl veriyor muhtemelen. Çünkü ilk ifadesiyle sonraki ifadesi birbirini tutmuyor. Yok “konuşmaya çalıştım, bana hakaret etti, ben o yüzden kendimi tutamadım silaha bastım, kendimden geçtim” gibi bir sürü yalan ifade. “Benim orada bir yerde arkadaşım vardı. Onun yanına giderken uğradım” gibi bir şey söylüyor. Ama kamera kayıtlarında, sahur zamanından sabah altıya kadar 3-4 saat boyunca sokakta tur attığı görülüyor. Kendine yer belirlemiş. Evden çıkıp çıkmadığını kontrol etmiş. Hani bunların hepsi ortadayken neden uzadı diye sinirlendik. Yoksa iyi hal indirimi almak söz konusu değil ama yine de güvenemiyorum. Benim kardeşim öldü. İstediği kadar ceza alsa da kardeşim geri gelmeyecek. Biz de eskiye dönemeyiz. Ben 30 yaşındayım. Ben bile o kadar tedirginim ki hani işe gelirken acaba biri karşıma çıkacak mı, onlardan biri gelecek mi? Korkuyla her gün gidip geliyorum. Yapmadıkları şey de değil. Kuzenleri bizi yine Instagram’da eklediler. İsimlerini değiştirmişler. “Kiralık Katil” gibi saçma sapan isimler kullanıyorlar. Bizim birazcık güvende hissedebilmemiz için bu canilerin korkması gerekiyor. Bu kadar basit olmamalı insan canını almak. Hiç kimse bu şekilde ölmeyi hak etmiyor. Başka insanlar bu duruma düşmesin. Adalete güvenmek istiyorum. Sadece güvenmek istiyorum. O içerde çürüsün, onun gibilerin hepsi çürüsün. Yemin ederim ölsün diye dua etmiyorum. Çürüsün istiyorum.

Bu davayla ve Gülhan’la ilgili son olarak ne söylemek istersin?

Sadece şunu söylemek istiyorum. Kardeşim kocasını çok seviyordu. Bir dakika ondan ayrılmıyordu. Sigara içmeye bile onsuz çıkmazdı. Sofraya onsuz oturmazdı. Onlar yalan ifadelerle kardeşimi karalamaya çalışıyorlar. Gülhan evliyken de görüştüğünü söylüyorlar. Yetmezmiş gibi arkadan iftira atmaları çok zoruma gidiyor. Ama hepsinin iftira olduğunu ispatlayacağız. Benim kardeşim kocasını çok seviyordu. Kocası da bitik durumda, hâlâ toparlanmaya çalışıyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Günlük hayatta mutfağın anahtarını kadına teslim eden erkekler, profesyonel hayatta onlara tahammül edemiyor. Kadınların mutfakta çalışmaması için önüne konulan en büyük bariyer mutfaktaki erkek egemen hiyerarşi. Sektörde yıllardır aşçılık yapan Meral G. ile konuştuk.
53 yaşında hem de evde yaptığı iş hiç bitmeyen Gülşen’in hikayesini ele aldık bu kez. (*) Gülşen çalıştığı işyerlerinde görev tanımında olmayan pek çok işi yapmak zorunda bırakılırken ev geçindirmiş, iki çocuk büyütmüş, hasta babasına bakmış, taciz ve mobbinge maruz kalmış, emekli olabilmek için dışardan prim ödemiş.
Motorlu taşıtlar, iş makineleri ve bu araçların bakımı onarımı eğitimi gibi işler halen daha erkek işleri olarak görülüyor. Bu alanda tecrübe önemli. Tecrübeli olmak için yaş almanız şart. Ama hem kadın hem yaşlı iseniz işiniz zor. Döngüyü kıranlar yok değil. Pınar* bunlardan biri.
Henüz 19 yaşında olan Güneş’le görünmezlik kılıfı altında “sıradan”laştırılan çocuk işçiliğini, ücretsiz aile işçiliğini, çocuk istismarını, baba şiddetini, yetimhanede yaşamayı, düşük ücretle çalışmayı ve direnmeyi konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!