Parfüm üretimindeki emek konusunda bir haber yapmaya niyetlendiğimde, reklamlarda sık gördüğüm o yüz, Eda Ece geldi aklıma. Bir parfüm markasını tanıtıyordu oynadığı reklamda. Ece’nin reklam yüzü olduğu o koku, Türkiye’de parfüm üretiminde çalışan bir işçinin ulaşamayacağı fiyatlarda. Ümraniye’de Çimen Kozmetik fabrikasında çalışan kadın işçiler, televizyonlardaki parfüm reklamlarında mutluluktan adeta kıvranan insan tiplerini görünce acı acı gülümsüyor. Hem parfüm üretimi yapıyorlar hem de şişe dolumu. Aylıkları ise asgari ücret. Petro kimya sektörünün önemli bir alt işkolu olan kozmetik alanında çalışan kadınların sayısı erkeklerden daha fazla. Yaşadıkları kötü koşullar ise tahmin ettiğimizden de öte.
Her yer parfüm kokuyor
İşyerinin bir kısmı, satışa hazır hale gelmeyi bekleyen sıvı parfüm kolileriyle dolu. Her yeri parfüm kokusu kaplamış. Başka bir bölümünün duvarları ise doldurulmak üzere dizilmiş yüzlerce şişeyle kaplı. Yani üretim de, şişeleme de, ambalajlama da, toplu halde kolileme de hepsi bir koşturmacayla gerçekleşiyor. O “muhteşem” parfüm lansmanının arkasında çok yoğun bir emek var. Farklı alanları olan bir sektör; örneğin çok şık ve özel tasarıma sahip olması zorunlu olan şişeler tamamen başka fabrika çalışanlarının eseri. Onlar da yine asgari ve ondan daha az ücretlerle bu işkolunu var ediyorlar.
Yoksulluk sınırında
Moda, parfüm ve güzellik dediğimizde “lüks” kavramı çoğu kez ön planda. Birçok ünlü marka için çalışan işçiler ise tahmin ettiğiniz gibi, gelir olarak yoksulluk sınırında. Hiç satın alamadığı bir şeyi üreterek “ekmek parası” peşinde. Bir fabrikada, böyle bir ortamda çalışmış olan Nesrin’e* soruyoruz. Acaba sürekli solunan bu kokular bedende olumsuzluklara neden oluyor mu? Şu açıklamayı yapıyor; “Bütün parfüm fabrika ve atölyelerinde kimyasal bir ortam olduğu için sağlık sorunu yaşanıyor. Ve belirli kimyevi maddelere uzun süre maruz kalmaktan kaynaklanan problemler yaşanıyor… Kokunun raf ömrünü uzatmak için kullanılan parabenler ve zararları kanıtlanmış parfüm kimyasalları kesinlikle masum değil.” Nesrin Ümraniye’de orta ölçekli bir fabrikada, böyle bir ortamda çalışırken dayanamayıp kendi isteğiyle işten ayrılmış. Bu işyerinde 25 kadın işçi üretim yapıyor.
İşçilerin diğer işi de her gün tuvaleti temizlemek!
Nesrin’in bu fabrikaya dair anlattıkları arasında, farklı işkollarında yaşananlarla benzer koşullar da var. Ama burada bazı aykırılıklar söz konusu. Temizlik elemanı istihdam etmemek için tuvalet ve lavaboların temizliği de işçilerin üstüne yıkılmış. Sırasıyla her gün bir işçi lavabo ve tuvaleti yıkıyor ve siliyor. Oysa işçiler sadece parfüm üretmek üzere işe alınmış. Zaten sağlıklarını tehdit eden kimyasallara maruz kalıyorlar, bir de üstüne toplu kullanılan tuvaletleri temizleyerek daha fazla sağlık riski yaşıyorlar. Diğer koşullara da sıra geliyor. Dinliyoruz; “Çokça hak yenilen, çalışana değer verilmeyen işyeri bizimki. Hatta haksızlıklar çok ilerlemiş durumda. Günlük molasız 9 saat çalıştırılıyoruz. Bayramlarda ve diğer tatil günlerinde de tezgâh başındaydım. Ve bunların hiçbirinin ‘mesai’ ücretini alamadım. Haftalık vermeleri gerekir ama böyle değil. On günde bir, az miktarda paralar alıyoruz. Oysa işe girmeden önce ‘Haftalıklarınızı cumartesi vereceğiz, mesailerinizi de ödeyeceğiz’ diyorlar.” İşçi hakkının gözetilmediği diğer atölyelerde ne yaşanıyorsa Çimen Kozmetik’te de benzerleri söz konusu.
Yaşları 50 üzerinde
Otuz yaşındaki Nesrin anlatmaya devam ediyor; “İşçilerin tamamı kadın bizde. Erkek ustabaşı ve şef terörüyle sık karşılaşıyoruz. Ben ve bütün kadın arkadaşlar geçimlerini sağlamak için ustabaşının kaprislerini çekmek zorundayız. O nedenle ‘şunu yapacaksın’ deyince boyunlar eğik. Bu kadınların çoğu yaş olarak 50’nin biraz altı ve üstü. Evleri fabrikaya uzakta olmadığı için, yol parasından kaçma adına, başvuranların arasından, evi yakın olanları seçiyorlar. Bir de tabii yaşları 45-50 olunca işten çıkmak riskli. Bu yüzden buradaki koşullara ‘yeter artık’ deyip çıkan işsiz kalabilir. Yaştan dolayı başka yerde kolay kolay iş bulamayacağı için baskılara boyun eğiyor.” Bazı mahalle aralarında tekstil atölyeleri var. O küçük semtlerin kadınları o emekle geçiniyor. Ümraniye’de de mahalle aralarında parfüm atölyeleri kurulu. Kadınların evleri yakın mesafede olduğu için çoğunun çalışma adına tercih ettiği yerler buralar…
Kışın buz gibi
Bu işyeri yazın o aşırı sıcaklarda serinletiliyor mu? Kışın nasıl ısıtılıyor peki? Nesrin yazın da, kışın da yaşanan mağduriyeti ortaya seriyor; “Şimdi yavaş yavaş soğuklar başlayacak. Isıtmadan yararlanmamız falan öyle bir şey yok. ‘Ben doğalgazı nasıl yakayım, dünyanın parası geliyor’ diye yakınıyor patron. Kış öyleydi. Yazın da sıcaktan kavrulduk. Klima hiç açılmadı. ‘Ben onu nasıl çalıştırayım. Çok fazla elektrik faturası gelir’ deyince 3 ay boyunca yandık.” Bir fabrika düşünün ısıtma sistemi var ama kullanılmıyor. Dışarıdaki hava ne kadar soğuksa içeride 1-2 derece daha düşük ve eller, ayaklar buz gibi. Tek önemli gerçek var patron için; tasarruf.

Ağır kolileri de kadınlar kaldırıyor
Nesrin, bu küçük çaplı fabrikada üretim ve şişeleme dışında birçok işin işçilerin üzerlerine yıkıldığından dert yanıyor; “Üretim bitince paketleme ve kolileme de bize ait. Ağır kolileri kaldırıyoruz. Depocu da biziz, paletçi de biziz, temizlikçi de…” Her türlü baskıyı, angaryayı sineye çekiyor parfüm işçileri. Parfüm dışında kolonya, deodorant, oda kokusu, hijyen malzemeleri de üretiyorlar. Koku yüksek fiyata satıldığı için patron sürekli kârını büyütürken, işçiler asgari ücrete talim. 5-7 yıl sigortasız çalıştırıldıktan sonra kadroya alınıyorlar! O zaman da ayda sadece 5 veya 10 gün sigortalı gösteriliyorlar. “Kadın arkadaşları ‘Kadroya alacağız’ diye aylarca, yıllarca oyalıyorlar” diyor Nesrin. İşin özü, birçok parfüm fabrikasından hep kötü kokular yükseliyor.
Adeta saliseleri de hesaplayan bir sistem
Tuvalete gitmenin sorun olduğu yerlerden biri de bu fabrika. Nesrin diyor ki; “Lavaboya veya tuvalete ne kadar gittik, ne kadar zaman geçirdik, o bile sayılıyor. İnsanlık hali fazla zaman geçebiliyor. Süre uzayınca da, ‘Neden bu kadar kaldın orada?’ diye hesap soruluyor. Çalışan herkes kadın. İnsanın regl dönemidir belki. Ya da ishal olabilir. Bunu bir kadına sormak o kadar saçma ki.” Yemek saatleri de zaman olarak çok kısaymış, yetişmekte güçlük çekiyorlarmış. Adeta saliseleri de hesaplayan bir sistem var burada. Yemeğin işçi kadınların boğazlarına dizildiğinden şikayet ediyor; “Yemek öncesi mutlaka ellerimizi yıkamak zorundayız. Zaten kimyasalla uğraşan insanlar olarak, el yıkamadan ekmek bile tutmamız çok riskli. Ama lavaboda uzun bir kuyruk olduğu için, o el yıkama sırası bize gelene kadar hayli vakit geçiyor. Zaman daralınca da siz hesaplayın artık nasıl yediğimizi. Ne tadına varabiliyoruz ne de ne yediğimizi anlayabiliyoruz.”
“Elimiz kesiliyor, ‘düştük’ diyoruz”
Peki niçin eldiven ve maske sorunu var? Nedeni çok basit. Masraf olmasın diye! Oysa zararlı kimyasallarla iş yapılan bir yerde eldiven kullanmamak birçok hastalığa davetiye çıkarmak demek. Bu şekilde işçiyi çalıştıran işverene çok büyük ceza söz konusu. Demek ki denetlenmiyor ki bu kural rahat bir şekilde çiğneniyor. Ya iş kazaları? Nesrin anlatıyor; “Biz aynı zamanda şişelerle de çalıştığımız için ‘kırık şişe’ vakasıyla çok karşılaşıyoruz. Bir bakıyoruz şişenin ucu kırık ama ilk anda farkında olamıyoruz. Elimize batınca derin kesiğin ve kanamanın oluşmaması imkânsız. Sonra dikiş atılması için doğru hastaneye. Gittiğimizde de ‘iş kazası geçirdik’ diyemiyoruz çünkü tembihliyorlar. ‘Düştük’ diyoruz.”
Astım oluyorlar, nefesleri daralıyor
Belirli kimyasallarla çalışmaktan kaynaklanan sağlık sorunları azımsanacak gibi değil. Uzmanların açıklamaları, parfüme maruz kalan çalışanların, astım gibi alerjik rahatsızlıklara yakalanabildiği yönünde. Çünkü kokular, çok fazla bileşiğin karışımı ile oluşuyor. Ayrıca kokunun yan etkisiyle nefes darlığı, hırıltı gibi rahatsızlıkları yaşayan işçiler de var. Astımlı hastalarda göğüs sıkışmasına neden olabiliyormuş. Parfümün etkili olduğu rahatsızlıklara ilişkin Doç. Dr. Yeşim Yasin önemli noktaların altını çizerek şunu vurguluyor; “Kapatıcı, fondöten, allık, göz farı, güneş yağı, parfüm ve deodorant gibi birçok farklı ürünün içinde bulunan paraben, hormon yapımını da olumsuz etkileyebiliyor.” Meme kanserine sebep olduğunu gösteren çalışmaların da yapıldığını söylüyor Yeşim Yasin.
Nesrin, parfüm kullanıyor mu peki? “Asla” diyor ve açıklıyor; “Çünkü bütün bu tür kokular resmen midemi bulandıracak kadar kötü geliyor bana. Baş ağrısı yapacak kadar etkiliyor. O koku burnuma geldiğinde inanılmaz iğreniyorum. Tabii ki yıllarca ve her gün kapalı alanda o kokuları solumak zorunda olmamdan kaynaklı. Evet, eminim ki bu da farklı bir ‘yan etkisi’ koku işinin”…
*Gelecekte iş bulabilmesini engellememek için adını değiştirmemizi rica etti.
Ana Fotoğraf: Petro Kimya İşçiler Birliği