Çanakkale’nin bir köyünde doğmuş Hakime Pala, çocukluğu yoksunluklar içinde ama masallarla, oyunlarla sarmalanmış halde geçmiş. Önce kardeşlerine, sonra profesyonel bir dadı olarak başka çocuklara bakmış. Umre’ye gittikten sonra ise hayatında büyük bir değişiklik olmuş. Bir defter alıp yazmaya, ardından da resimler yapmaya başlamış. Bugün emekli, köyünde, bir sergiye çevirdiği evinde çiçekler, hayvanlar ve masalları arasında yaşıyor
Filiz Çağlayan Kayalı, emekli bir eğitimci ve hemşire ama onu bir tiyatro oyunu yazarı olarak tanıdık. Bakışını, sessizce, dört duvar arasında yaşanan hayatlara çeviren Çağlayan, “Sessizlerin sesiyiz” diyerek her kesimden kadının hikâyesini sahneye taşıyor. Burhaniye Öykü Atölyesi’nde toplanıp, seçilen gerçek öyküleri tiyatro oyunu haline getirmiş, sahnelemiş. Yazıyla hemhal olmaya Çandarlı’daki Yazı Bahçesi’nde devam ediyor. Oyunlarından telif almıyor ve her kesimden kadına “Öykünüzü yazın” diyor
Nüfusumuzun yüzde 0,004’ünü oluşturan 98 yaşındakilerden biri de Hatçe nine. Hayatı zorluklarla, yoklukla ve hep çalışarak geçmesine rağmen fiziksel sağlığı yerinde ve günümüzün popüler kavramı longevity * meselesinde ilham olabilecek kadar sağlıklı ve enerjik. Uzun hayatının ağlama listesi de uzun ama bir o kadar uzun neşe listesi de var
Edremit Körfezi’nde düzenlenen Körfez Fem-Fest, atölye çalışmaları, tiyatro, müzik ve dans gösterileriyle uzun zamandır eksikliğini çektiğimiz bir kadın etkinliğini Ege’nin kuzeyine taşıdı… Bu etkinlikte kadına yönelik şiddetle mücadelenin karşısına çıkarılan aile odaklı politikalar, laikliği hedef alan uygulamalar, çevre duyarlılığı gibi konular konuşulup tartışıldı. Festival gücünü 2013’ten beri bölgede faaliyet gösteren Körfez Bağımsız Kadın Dayanışması’ndan alıyor
Ayşe Taşkıran’la, Çanakkale’de düzenlediği antropoloji toplantılarını, Nesin Köyü’ndeki gönüllü çalışmalarını ve kurucusu olduğu, her tür ayrımcılığa karşı olan Tilkitepesi Doğal ve Kültürel Çeşitliliği Koruma Derneği’ni, Ayşe olmayı, kadın olmayı, hayatı üretme ve yönetme biçimini ve antropolojiyi konuştuk.
Kazdağları’nın eteklerinde bir bağda, gece yapılan bir bağbozumuna katıldım. Gece üzüm keserek başladık, üzümün sapını çöpünü ayırdık. Birkaç ay sonra şarap olacak üzümlerin şekeriyle ellerimizi yıkadık.
1800’lü yılların ortalarında bir tas çorba ile başlayan işyeri yemeği serüveni, bugün 2600 kalorilik menüye evrilmiş durumda. Çelik aksamlı mutfaklar, şık görünümlü, aydınlık yemekhaneler üç çeşit yemek işçilerin toplu sözleşmelerine de giren yemek pazarlıklarının da bir sonucu… Mükemmel görünüm, özellikle yaz aylarında toplu zehirlenmelerle zedeleniyor.
Bu kadınların silahları yok! İş makinelerini durduracak süper güçleri de yok ama yüreğe dokunan sözleri var. Hep bir ağızdan “Zeytinime dokunma, toprağıma dokunma” diyorlar. Bu söz notalara dökülerek protest bir şarkıya dönüşüyor. 50 yaş üstü kadınlardan oluşan Grup Dost Yürek, ezgileriyle egemenlerin hoyratlığına meydan okuyor.
Gece vardiyaları, kadın sağlığını olumsuz etkileyen, kadın işçinin ömründen çalan bir uygulama. Üstelik, birkaç istisna hariç, ne yıpranma payı olarak görülüyor ne de ileride yaşatacağı sağlık sorunlarından sorumlu tutuluyor. Kadınlar işlerini kaybetme korkusuyla bu uygulamalara ses çıkarmazken, işveren ve devlet, bu konudaki hak ihlallerini, kadının rızasıyla yaşanıyormuş gibi görme eğiliminde?
Hürrem Sönmez, İstanbul Barosu’nun Genel Sekreteri… Diken’de hak ihlalleri üzerine yazdığı yazılar, Medyaskop’ta katıldığı programlarda sadece bir hukukçu değil, aktivist ve gazetecilik ruhuna sahip biri olduğunu da gördük. Hürrem Sönmez ile yaşadığımız günlerden ve hukuktan konuştuk.
Torun bakmak, çocuğunun çocuğu olan her kadının görevi gibi algılanabilir mi? Ebeveyn olmak, çocuklarının çocuklarına bakmak anlamına mı gelmeli? Hayır diyorsanız tamam! Demiyorsanız, yazının bundan sonrası “ne yapalım buna mecburuz” diyenlere gelsin. Bir büyük annenin torununa bakmasının maddi katkısı ayda 40-100 bin lira arasında değişiyor. Ne yaptığımızın, nasıl bir ekonomi yarattığımızın farkına varın!
Bir belge toplama yöntemi olarak görüntülü kayıt almak bir protesto ve “hayır” deme biçimi. Günü belgelemek, eylemleri kitlelerin tanıklığına sunmak, protesto yaygınlaştırmak dışında tarihe de bir not düşüyor. Bu notlardan biri, Prof. Dr. Emel Akçalı’nın projesi olan yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili bir videoaktivizm workshop’uydu. Workshop ile birlikte iki yıl sürecek bir belgesel macerasına doğru yola çıkıldı.
Günlük hayatta mutfağın anahtarını kadına teslim eden erkekler, profesyonel hayatta onlara tahammül edemiyor. Kadınların mutfakta çalışmaması için önüne konulan en büyük bariyer mutfaktaki erkek egemen hiyerarşi. Sektörde yıllardır aşçılık yapan Meral G. ile konuştuk.
Vildan teyze, keçi çobanı, dokumacı, zeytin toplayıcısı, peynir imalatçısı, terzi, inşaat ustası, çiftçi ve yazmakla bitmeyecek pek çok konuda bilirkişi. Yapabildiği her şeyi kendi kendine öğrenmiş. 80 yaşında ve her işini kendi yapıyor.