TİP PM Üyesi Bilge Seçkin Çetinkaya: “Her alanda kotayı destekliyoruz”

Kayıtdışılığın ortadan kaldırılmasıyla istihdam ve ücret eşitsizlikleri gibi temel meselelerin daha kolay çözülebileceğine vurgu yapan Çetinkaya, kreşin kadın istihdamını artırıcı rolünün yanı sıra örgütlenmenin, toplumsal cinsiyet temelli eğitimin ve kotanın önemine dikkat çekiyor.
Sol partilerin kadın emeği politikaları-1
Paylaş:
Sevgim Denizaltı
Sevgim Denizaltı
sevgimdenizalti@gmail.com

Ağır bir yıkımın yaşandığı depremden sonra yasımızı bile yaşayamamış, yaralar sarılamamışken ülke seçim atmosferine girdi bile. Bizim cenahta neler olup bitiyor; ittifaklar, tartışmalar, depremin siyasi programlara, seçim vaatlerine yansımaları her platformda tartışılmaya başlandı.

Depremden önce ücretli-ücretsiz kadın emeğinin görünürlüğü ve bunların feminist politikalar içindeki yeri ve sürekliliği için yayın yapan Kadınİşçi dergisi olarak, sol partilerin kadın emeği politikalarını içeren bir dizi video söyleşisi yapmıştık. Deprem sonrası her şey değişti; sol partilerin kadın emeği politikalarında bir farklılık olup olmadığını soru olarak ekledik bu söyleşilere. Seçim yaklaşırken “Kime neden oy verelim?” sorusunun cevabının da netleşmesine belki de vesile olabilecek olan bu söyleşi serisini yazılı olarak da yayımlayalım dedik.

İlk söyleşimizin konuğu, 1990’lı yılların ikinci yarısında çıkan feminist Pazartesi dergisine katkıda bulunanlar arasında yer alan ve politik faaliyetlerini şu anda Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde sürdüren Bilge Seçkin Çetinkaya.          

Bilge Seçkin Çetinkaya

Yıllardır sosyalist hareketin içindesin bir feminist olarak; özelde Türkiye İşçi Partisi’nin, genel olarak da Türkiye’deki sol partilerin kadın emeğine dair politikalarını nasıl değerlendiriyorsun?

Türkiye solunun bu konuda çok iyi bir sınav vermediğini söylemekle başlamalıyım. Herhalde kadın hareketi 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren bu kadar güçlü bir biçimde yükselmeseydi, bugün siyasette hâlâ çok temel şeyleri tartışıyor olurduk. Bugün partilerimizdeki kota uygulamaları ve kadınların siyasete katılmasını sağlayan diğer uygulamalar, kadın hareketinin sol siyasi partileri etkilemesi ile mümkün oldu.

Türkiye, yaşlı ve aptal erkeklerin sürekli konuştuğu ve hiçbir şeye gerçekten çözüm üretemediği bir ülke görünümü çiziyor. Sol da bundan çok azade değil. Siyasette kadınların temsili çok ciddi anlamda sorunlu. 1935’ten bu yana Türkiye’deki parlamentoya 10 bin 302 erkek vekile karşılık toplam 594 kadın vekil girmiş. Şimdi ise yüzde 17 oranında temsil ediliyoruz. Ama bu tabii büyük oranda Kürt kadın hareketinin Türkiye’ye getirdiği bir açılım, bunu da teslim edelim.  

Dolayısıyla TİP’li kadınlar, tam da bu noktada tanımlıyorlar kendilerini ve siyasette ciddi bir alan kazanımı için mücadele ediyorlar. Sorun ve taleplerinin, gereken ciddiyetle siyaset alanında ele alınması için… Öne çıkardığımız meseleler, özellikle de kadın emeği konusu, siyasetin ana konularından biri haline gelmeli; çünkü bu dünya bizim emeğimiz üzerinden dönüyor.

Kadınları önceleyen sosyal politikalar

Eşdeğerde işe eşit ücret dünyanın pek çok yerinde kadınların öncelikli talepleri arasında yer alıyor. Türkiye’de de kadınlar erkeklerden daha düşük ücret alıyor, bunu biliyoruz. Bu konuda ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?

Kadınlar hâlihazırda erkeklerden yüzde 24 oranında düşük ücret alıyorlar. Aradaki farkın kapanması için 170 yıl gerekiyor. Aslında bu küresel bir sorun; eşdeğer işe eşit ücret talebi tüm dünyada kadınların ortak bir talebi. Erkeklerin 10 katı kadar iş yapıyoruz, ürettiğimiz işin değeri 10,8 trilyon dolar. Bu değer teknoloji firmalarını üçe katlıyor, yani o kadar büyük bir değer üretiyoruz. Bir kadın ömrünün sonunda bir erkekten dört yıl daha fazla çalışmış oluyor. Bu emeğin görünürlüğü için bazı ülkeler mevzuatlarında ciddi değişiklikler yaptılar. Örneğin İsveç’te 25’ten fazla işçi çalıştıran işyerlerinde kadınlar ve erkekler arasında ücret farklarının nasıl giderileceğine dair bir politika belgesi üretmek zorundasınız. Fransa ve İngiltere’de erkeklerle aynı işi yapan kadınlar düşük ücret alıyorsa bunu açıklamak zorundasınız.  

TİP’li kadınların önlerine koyduğu işlerden biri de bu. Yani öncelikle sorunun görünür kılınması, eşit ücret talebi etrafında örgütlenilmesi, ücretli çalışan kadınların örgütlenmesi. Henüz oturmuş bir çalışmamız yok ama bu konularda plan, program yapıyoruz.

Kadınlar istihdamdan sistematik bir biçimde dışlanıyorlar. 15 yaş üzeri 30 milyon kadın var. Bunların yalnızca 10 milyonu işgücüne katılıyor, 8 milyonu istihdam edilebiliyor. İstihdama katılmama sebeplerinin başında çocuk bakmak ya da bakım hizmeti vermek yer alıyor. Türkiye’de 0-5 yaş arası çocuklara bakım hizmeti alma oranı binde 9, yani yok. 

Dolayısıyla bütünlüklü bir bakış açısı gerekiyor. Yani eğitim politikasına bu bakış açısı ile müdahale etmezseniz istihdam meselesini de çözemiyorsunuz. Kadınları ve kız çocuklarını önceleyen, kadınların bakım hizmetlerini üzerinden alan bir sosyal politika ve eğitim politikası geliştirmezseniz istihdam alanı da aksıyor.

Fotoğraf: habereguven.com

Enformel çalışma ortadan kaldırılmalı

Ciddi boyutlarda bir kadın işsizliği var. Özellikle de genç kadın işsizliği rekor üstüne rekor kırıyor. Hükümetin kadın istihdamını artırmaya yönelik izlediği politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz? TİP olarak kadın istihdamını artırmaya yönelik somut önerileriniz var mı?

Migros Depo işçilerinin mücadelesini hepimiz takip ettik. Migros, Avrupa Kalkınma ve Gelişim Bankası’ndan ‘kadınları istihdam edeceğim’ diye çok ciddi bir kredi alıyor. Arkasından da bildiğiniz üzere depodaki kadın işçileri kapının önüne koyuyor. Devletin kadın istihdamına yönelik politikaları da benzer; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dediğimiz türden.

İstihdamı artırmak istiyorsanız önce kadınların üstünden bakım yükünü alın. Türkiye’de gebe ve emziren kadınların çalıştırılma şartları yönetmeliği var. Diyor ki, 150 kadın çalıştıran işyerlerinde emzirme odası, 150’den çok kadın çalıştırıyorsanız 0-6 yaş arası için kreş açmak zorundasınız. Ama kadınlar çok büyük oranda enformel sektörde ve küçük işletmelerde çalışıyorlar. Örneğin hazır giyim sektöründe bütün işletmelerin yüzde 92’si, 50’nin altında işçi çalıştırıyor. Dolayısıyla bu düzenleme buralarda çalışan kadınların yarasına merhem olacak bir düzenleme değil. Hadi diyelim 150 kadın var. Peki, siz bu işyerlerini denetliyor musunuz?

Burada da yine kayıtdışı, enformel istihdam biçimlerinin ortadan kaldırılmasını hedefleyen politikalara ihtiyaç var. Ayrıca kreş yükümlülüğü, çalışan kadın sayısına bağlanıyor. Oysa erkekler de hesaplanmalı. TİP olarak bu konuda “Çocuklar kreşe, kadınlar işe” diye bir kampanya düzenledik. Önce Migros’u merkeze aldık kampanyada; çünkü kadın istihdamını artırma amacıyla kredi almışlar. Avrupa’nın en büyük şirketlerinden biri ama işyerinde kreş yok! Sorunu görünür kılmak amacıyla araştırmalar yaptık, teşhir ettik, basın açıklamaları düzenledik…    

“Ütücülük Türkiye’de erkek işidir. Erkekler yapar ve daha iyi para kazanırlar. Bulgaristan’da ise en düşük ücreti ütücüler alır; çünkü bu işte kadınlar çalışır. Yani bir işte kadınlar çalışmaya başlayınca o iş değersizleşiyor.”

Kadın emeğinin değersizleşmesi önemli bir mesele

Ayrıca kadınlarda bir pembe yaka sorunu da var. Yani kadınların yaptığı işlere ya daha az ücret ödeniyor ya da mesela bir işi kadın yapmaya başlarsa, o daha düşük statüde bir iş haline geliyor. Bunun için de yine hazır giyimden bir örnek vereyim; ütücülük Türkiye’de bir erkek işidir. Erkekler yapar ve daha iyi para kazanırlar. Bulgaristan’da ise en düşük ücreti ütücüler alır; çünkü bu işte kadınlar çalışır ve işin kolay olduğu düşünülür.

Yani bir işte kadınlar çalışmaya başlayınca o iş değersizleşiyor. Ev işlerinin devamı olarak kabul edilen temizlik, yemek servisi, öğretmenlik, bakıcılık gibi işlerin hepsi düşük statülü ve daha az ücretli işler. Bütün sistem kadınlara düşük ücret ödenmesi ya da ücret ödenmemesi üzerinden dönüyor. Dolayısıyla bütün bunların görünür kılınması, yeni ve bütünlüklü bir istihdam politikası ile mümkün.  Bu konularda kanun teklifleri hazırlayabiliriz. Muhalefet partilerinin bu ve benzeri politikalar konusunda zorlanması gerekiyor; çünkü zorlamadan bir şey yapmıyorlar. Dolayısıyla istihdamda kadın emeğinin görünür kılınması ve bütün bu yasal çerçevelerin yeniden oluşturulması için de çalışma yapmaya uğraşıyoruz. Göçmen kadın emeğini de ihmal etmiyoruz.

TİP tüm kadınlara kürsülerini açıyor

İstihdam konusunda, kreş meselesinde çalışmalar yapan feminist kadın örgütleri var. Muhalefet partileri ile feminist örgütler arasında geniş katılımlı ortak bir mücadele mümkün mü? Bunun için adım atar mı, Türkiye İşçi Partisi?

Aslında olsa ne iyi olur. Kadın örgütlerinin kendi gündemleri ve kendi mücadeleleri var ve bunlar çok öğretici mücadeleler. Çok farklı kadın gruplarının bir araya gelip aynı şeyi kuvvetle diretebilmelerinde ve bazı kazanımlar elde etmelerinde, bütün muhalefete ders veren bir şey var. Ama yine de çok az değiyor aslında bu iki alan birbirine.

Ben bazen şöyle hissediyorum, kadın alanında kalmak da bazen çok konforlu. Çünkü bir karma örgütün içine girdiğinizde orada dövüşmek zorundasınız. Biraz ateş hattı gibi de oluyor bu. Bizim cephaneliğimiz bir biçimde kadın hareketi, onu da teslim edelim.

Yani hemen ortak bir kampanya yapalım deyince olmuyor. Ama kadın örgütleri Meclis’te temsil edilmek istediklerinde, TİP kürsüsünü açmaya her zaman hazır oluyor. Emek alanındaki politikalar geliştikçe ve sendikal yapılar da biraz değiştikçe belki çok daha başka türlü işler yapılır diye düşünüyorum ben.

Tarım işçisi kadınların örgütlenmesi önemli

Geçici ve gezici tarım emekçilerinin çoğu kadın ve çok ciddi sorunlar var o alanda. Programınızda bu kadın çalışma biçimine dair, kadınların yaşadıkları sorunlara dair neler var?

Biz Kemalpaşa’da bir tarım konferansı gerçekleştirdik. Katılımın son derece yoğun olduğu bir konferanstı. Akademisyenler, Çiftçi-Sen’den temsilciler, yine bizzat üreticiler vardı ve herkes konuştu.  Kiraz üreticileri de vardı, balıkçılık yapanlar da.  Tarım işçisi kadın arkadaşlar kürsü kullandılar. Başka bölgelerde de yapmayı planlıyoruz.

Benim en etkileyici bulduğum konuşmalardan biri, geçici işçilik yapan Kemalpaşa HDP ilçe eşbaşkanının yaptığı konuşmaydı. “Biz geçici tarım işçisi olarak başladık çalışmaya. Sonra bitti bu çalışma, bir kota meselesinden dolayı ve bizi tekstil atölyesine soktular. O zaman anladık oranın kıymetini” diyor ve şöyle devam ediyordu: “Ot topluyorduk, o ot topladığımız alanların hepsine villa yapıldı ve biz ot bile toplayamıyoruz artık.” Bütün sömürü biçimlerini özetliyor bu adeta.

Küresel tarım şirketlerinin tarım alanında kadın emeğini nasıl sömürdükleri çok net bir şekilde görülüyor. Maden işçisi erkeklerin eşleri olan kadınlara tohumluk ürettiriyorlar. Bazı kadınlar da mısır püskülü çekiyorlar, hibrit tohum üretiyorlar. Buraları çalışma koşullarının çok çetin olduğu alanlar. İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından ciddi sorunlar yaşanıyor. Sözünü ettiğim şirketler, çeşitli uluslararası anlaşmalara imza atmış çok büyük şirketler.

Bizim bu alandaki örgütlenmeleri destekleme doğrultusunda bir politikamız var. Çünkü bu alanda örgütlenme en temel meselelerden biri. Geçici ve gezici tarım işçilerine özellikle geçici olarak bulundukları alanlarda barınma hizmetlerinin sağlanması, çocuklara eğitim hizmetlerinin sağlanması, çalışmanın kayıtlı hale getirilmesi, ücretlerin yükseltilmesi konusunda çalışmalar yürütüyoruz.   

Kadın işçiye işçi sağlığı ve iş güvenliği

Yalnızca tarım da değil, her yıl farklı sektörlerde çalışan çok sayıda kadın, iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Kadın işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili politikalarınız neler?

En büyük sorunlardan biri, dünya genelinde ve gelişmekte olan ülkelerde çalışan kadınların yüzde 75’inin enformel sektörde çalışıyor olması. Türkiye’de de bazı sektörlerde bu oran yüzde 50 civarında. Kayıtdışı olduğu için iş kazaları da iş kazası olarak kayda geçirilmiyor. Örneğin ev işçisi kadınlar evde çok ciddi kimyasala maruz kalıyorlar; ama bu maruziyetten dolayı ortaya çıkan hastalıklar meslek hastalığı sayılmıyor. Ya da ölümle sonuçlanabilen pek çok ciddi kaza yaşıyorlar ama bunlar da yine iş kazası olarak kaydedilmiyor.

İş kazalarına, meslek hastalıklarına dair hâlâ resmi istatistik yok; çünkü tutulmuyor. Kayıtdışı istihdamın ve farklı kayıtdışı biçimlerin ortadan kaldırılması bu noktada da çok önemli. Kayıtdışı deyince sigortasız çalışmayı anlıyoruz ama öyle değil. Mesela asgari ücret alıyorsanız ama her akşam bir iki saat çalışma süreniz uzatılıyorsa, aslında asgari ücretin altında bir ücret almış oluyorsunuz. Yani birçok biçimi var kayıtdışılığın, fazla mesailerin bildirilmemesi de bir kayıtdışılık biçimi. Dolayısıyla bütün bunların engellenmesi de bir mücadele alanı. Sadece hukuki alana ittirmemiz ile çözümlenecek bir sorun değil bu. Sendikaların rolü de önemli, onların da kendilerini değiştirerek tekrar gerçek mücadele örgütleri haline getirilmesi gerekiyor.

Avustralya’da sendikalar 10 yıllık mücadelenin sonucunda ev içi şiddete maruz bırakılan çalışanlar için 10 gün ücretli izin hakkı elde ettiler. Türkiye’de ise ev içi şiddet, iş yaşamından tamamen bağımsız bir konu gibi ele alınıyor. TİP olarak bu konuda bir adım atmayı düşünüyor musunuz?

Bu örnekte, sendikaların hayata değen politika yürütmelerinin ne kadar önemli olduğu görülüyor. Çünkü şiddet bir döngü yaratıyor. Şiddet sebebiyle pek çok sağlık problemi yaşıyorsunuz, psikolojik ve fiziki. İşinize devam etmeniz son derece zor ve hayatınız tehlikedeyse yer değiştirmeniz gerekebiliyor. Ama hayatınızı yeniden kurabilmeniz için aynı zamanda işe ihtiyacınız var. Sendikaların bu noktada politika üretmeleri gerekiyor. Avustralya’da da muhtemelen sendika içindeki kadınların çabalarıyla alınmıştır bu hak. Bu, kadınların hayatına değen ve onları derinden etkileyen bir konu hakkında toplumsal bir mücadele yürütme pratiği aslında.  İzin hakkını elbette savunuruz ama bazı şeyleri daha yeni idrak ediyoruz.  Gündemimize almayı ve bu konuda bir çalışmayı yürütmeyi tabii ki düşünürüz.

ILO 190’ın imzalanması ortak talep

İş yaşamında (aynı zamanda ev içi) şiddetin önlenmesine ilişkin ILO’nun 190 sayılı sözleşmesi var biliyorsunuz. Türkiye sözleşmeyi imzalamadı. Bu konuda TİP nasıl bir politika izliyor?

Bu sözleşme, şiddetin her alanda çok yoğun yaşandığı bir ülke olduğumuz için kadınlar açısından çok önemli bir güvence olabilir. Bu çok önemsediğimiz ve imzalanmasını talep ettiğimiz bir sözleşme. Ama imzalamak yetmez, iç mevzuatta da buna göre düzenlemeler yapmak gerekir. ILO 190 kadınları kayıtlı, kayıtdışı, özel sektör, kamu, bağlı, bağımsız çalışma, göçmen gibi ayrımlar olmaksızın ele alıyor. Tüm çalışma biçimlerini ve kategorileri ele aldığı için de özellikle önemli. Sözleşme bütünlüklü bir bakış açısına sahip, bu yapısıyla kadınların tamamına avantaj sağlayabilecek. Dolayısıyla ILO 190’ın ortak bir talep olarak yükseltilmesi, kendimize görev bildiğimiz şeylerden bir tanesi. Önümüzdeki dönemde üzerinde duracağımız ana politika konularından biri bu olacak.

“Kota, dezavantajlarımızın kısmen ortadan kaldırılması için kullanılabilecek araçlardan bir tanesi. Ama toplumsal cinsiyet rollerinin de değişmesi gerekiyor.”

Kadın kotası ve regl iznini destekliyoruz

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadın işleri-erkek işleri ayrımı var. Sizce yüksek ücretli erkek ağırlıklı sektörlere kadın kotası koymak etkili bir yöntem olur mu ya da bu ayrımcılığın ortadan kalkması için sizin önerileriniz neler?

Biz her alanda kadının lehine olabilecek kota uygulanmasını destekliyoruz. Yani kadınlar ücretli çalışma yaşamına her alanda dezavantajlı olarak başlıyorlar. Burada Serpil Hoca’nın (Serpil Çakır) örneğini kullanayım, bir koşuda tekerlekli sandalye ile yarışanla olimpik atletin koşması arasında büyük fark vardır. Bunların ikisini eşitleyemeyiz. Dolayısıyla kota, dezavantajlarımızın kısmen ortadan kaldırılması için kullanılabilecek araçlardan bir tanesi. Ama toplumsal cinsiyet rollerinin de değişmesi gerekiyor. Kız çocuklara siz şunları yapabilirsiniz, bunları yapamazsınız, deniyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin değiştirilmesi için mücadele etmek de bu işin çok önemli bir parçası.

Bir yasa olabilir, siz mükemmel bir düzenleme yapabilirsiniz ama bunun tümüyle uygulanması noktasında siyasi irade göstermeniz gerekir. Bir siyasi irade yoksa mevcut toplumsal cinsiyet rolleri ve algıları devam ettiği için yine o aynı biçimde işlemeye devam eder. Ataerkilliğin kırılabilmesi ciddi bir güç gerektiriyor. Bu her meselede böyle, belediyeler ‘her mahalleye bir kreş’ diyorlarsa bunu takip etmeliyiz. Bu da kadınların siyasete katılımı ile mümkün olabilir. Yoksa bizim adımıza konuşan erkeklerden bir çare çıkmaz.

Regl izni, İspanya’da yasal hak olarak kabul edildi. Bizde de bazı sendikalar toplu sözleşmelere regl izni koydular. TİP’in bu konudaki görüşü nedir?

Regl iznini kadınların lehine bir tercih olarak görüyoruz ve destekliyoruz, bu çok net. Fakat bunun ardında kuramsal ideolojik tartışmalar var, bunu da görüyoruz. Regl döneminde kadınların kirli kabul edildiği için dini vecibeleri yerine getirmemesi, hasta kabul edilmesi vs. Kadınlar bu konuda kültürel önyargılarla da uğraşmak zorunda kalıyorlar. Öte yandan bu tür izinlerin istihdamı olumsuz etkilediğini de düşünenler var. Ama tüm bunların dışında bazı kadınlar bu dönemi rahat geçirirken, bazı kadınlar çok zorlanıyorlar. Bu durumda bizce yasal hak olarak izin olmalı; isteyen kullanır,  isteyen kullanmaz. Bunun tartışmasına da biz kendi aramızda devam ederiz.

“Deprem bölgesinde kadın kooperatifleri var. Onlarla birlikte bir dernek kurduk. Kooperatiflerin ürettiği ürünlerin pazarlanması, ekolojik bir üretimin yapılması, toplumsal cinsiyet rollerini aşan bir üretimin örgütlenmesi, kadın emeğinin daha görünür hale gelmesi için çalışacağız.”

Deprem bölgesinde ortak mutfaklar

AKP’nin rant ve talan anlayışının, afet koordinasyonunun etkileriyle ağır yıkıma sebep olan bir deprem yaşandı. Depremin ardından bölgede kadın emeğini de ilgilendiren yeni gelişmeler oluyor. Bu dönemde neler yaptınız, kadın emeği politikalarınız etkilendi mi?

İlk gündem beri deprem bölgesindeyiz ve deprem organizasyonun yükünü özellikle genç kadın arkadaşlarımızın çektiğini söyleyebiliriz. Önce oradaki kadın arkadaşların ihtiyaçlarına yönelik hijyen malzemeleri, kadın pedleri, iç çamaşırları içeren koliler hazırladık; içlerine tırnak makası, ağda vs. koyduk, dağıttık. Hatta kuaför hizmeti de verdik. Çünkü yaşam bir yandan devam ediyordu.

Kadın pankartlarımız vardı; bunu gören ve şiddet, taciz, ayrımcılığa uğrayan arkadaşlarımız bize başvurdular. Kriz ve afet zamanları ayrımcılıkların derinleşmesine de sebep oluyor. Kadınlar ve LGBTİ+’lara yönelik saldırılar artıyor. Buna yönelik örgütlenmeler gerekiyor.

Kadın emeğinin de artıp çeşitlendiğini görüyoruz. Deprem bölgesinde kadın kooperatifleri var. Onlarla birlikte bir dernek kurduk, izin gelir gelmez çok hızlı bir biçimde harekete geçeceğiz. Kooperatiflerin ürettiği ürünlerin pazarlanması, ekolojik bir üretimin yapılması, toplumsal cinsiyet rollerini aşan bir üretimin örgütlenmesi, kadın emeğinin daha görünür hale gelmesi için çalışacağız. Okyanusta bir damla ama bir model oluşturmaya çalışıyoruz aynı zamanda.  

Çadırlarda, konteynerlere çamaşır ve bulaşık makinesi sığdırmak zor çünkü küçük alanlar. Bunun için ortak mutfaklar ve çamaşırhaneleri, ortak toplumsal alanlar olarak planlamayı düşünüyoruz. Hayata Destek Derneği bir gezici çamaşırhane örgütlemiş, bir tırın üzerine 8-9 çamaşır makinesi koymuşlar, jeneratörü de var, dolaşıyorlar. Bu da bir çözüm olabilir. Kadınların üzerinden çocuk bakımı yükünün alınması için de kreşler, kütüphaneler, oyun çadırları önemli. Mesela biz Berkin Elvan isimli bir oyun çadırı oluşturduk. Çok küçük tabii; ama çocukların travmalarını atlatabilmeleri için psikolojik desteğe de ihtiyaçları var.  

Fotoğraflar: TİP’li kadınlar

*Bu haber, Rosa Luxemburg Stiftung tarafından desteklenen ‘Solun Kadın Emeği Politikaları: Sorunlar ve Çözümler’ başlıklı çalışmamız kapsamında yayımlanmıştır.

Paylaş:

Benzer İçerikler

‘Sol Partilerin Kadın Emeği Politikaları’ söyleşi dizimizde bu hafta Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Özlem Teke var. Partinin adil geçiş ve adil dönüşüm programına vurgu yapan Teke, kadın emeğine dair pek çok sorunun iş tercihinden kaynaklandığını, bu tercihin değişmesi gerektiğini söylüyor.
Bu söyleşiyi yaptığımızda HDP’nin Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime gireceği açıklanmamıştı. Ama emek, kadın emeği politikaları konusunda bir değişiklik yok. Gezici ve geçici tarım işçileriyle özel olarak ilgilenen HDP, ücretli emek politikalarını da ev içi emeğini gözeten bir yerden kuruyor.
Gürkan, işyerlerinde kadın olmaktan kaynaklanan sorunların çözümüne çok önem verdiklerini, bunun için parti olarak özel politikalar geliştirdiklerini anlatıyor. Eşit ücret mücadelesini de kadın emeğinin ikincilleştirilmesine karşı yürütülen bir mücadele olarak değerlendiriyor.
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Merkez Komite Üyesi Sanem Deniz Kural, partisinin kadın emeği politikalarına dair Kadın İşçi’nin sorularını yanıtladı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!