Özsüt’te “elleri kirli” olan işçiler değil!

Özsüt'te sendikalı oldukları için tazminatsız atılan 16 işçi direnişte. “Elleriniz kirli” denilerek işten çıkarılan kadın işçilerin anlattıkları, fabrikadaki kölelik koşullarını, şiddet ve ayrımcılığı gözler önüne seriyor. Kadınlar, ustaların sürekli baskı uyguladığını, hastayken bile çalışmaya zorlandıklarını, erkeklerden düşük ücret aldıklarını söylüyor.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde bulunan Özsüt fabrikasında, Tekgıda-İş Sendikası’na üye olan 16 işçi işten atıldı. İşçilerin 9’u, İş Kanunu’nun “Ahlak ve İyi Niyet Kurallarına Uymayan Haller” başlıklı 25/2’nci maddesinden tazminatsız işten çıkarıldı. Fabrikanın önünde başlayan direniş, bugün 5’inci gününde.

Fabrikada çalışan yaklaşık 300 işçinin içinde çok sayıda kadın var. İşten çıkarılan kadın işçiler, fabrikadaki çalışma koşullarının kölelikten farksız olduğunu söylüyor. Anlattıklarına göre, maaşlar hem çok düşük hem de sürekli geç ödeniyor. Zorunlu mesailer bitmek bilmiyor. Ustalar özellikle kadın işçilere ağır baskı ve mobbing uyguluyor, onları sık sık “bulaşık işine vermekle” tehdit ediyor. Hastalandıklarında izin alamıyorlar, çok şiddetli regl ağrısı çekseler bile çalışmaya zorlanıyorlar. Kadınlar, erkek işçilerin kendilerinden yüksek ücret aldığını da vurguluyor.

İşte tüm bu sorunların çözümü için örgütlenmeye karar verdiklerini anlatan kadın işçiler, fabrikada 150 civarında işçinin Tekgıda-İş’e üye olduğunu aktarıyor. Sendikalaşmanın duyulmasının ardından kendilerine swap testi yapıldığını ve “Elleriniz kirli” denilerek işten atıldıklarını belirten kadınlar, “Hijyen nedeniyle bizi çıkardıklarını söylüyorlar ama 25/2’nci maddeden atılmışız. Hijyen filan bahane, sendikalı olduğumuz için atıldık biz. Yıllarımızı verdiğimiz bu fabrikadan iftira ile çıkarılmayı hak etmedik. Sonuna kadar hakkımızı arayacağız” diyor.

‘Gece tek başıma çalışmaya zorlandım’

Hayriye Kaplan

Fabrikada 7 yıldır çalışan Hayriye Kaplan, ne şartlarda çalıştıklarını şu sözlerle anlatıyor:

“7 yıldır buradayım, çalışmadığım bölüm kalmadı. Asgari ücretten 150 TL fazla alıyorduk. Yeri geldi 7/24 çalıştık, yeri geldi erkeklerin yapması gereken işi yaptık. Günlerce mesaiye kaldık. Sabah 08.00’den gece yarısına kadar çalıştığımız günler oldu. Kendimizden çok ödün verdik. Yeri geldi ailemizi görmedik. Tatil bilmedik. Pazar günümüzü, bayram tatillerimizi işe harcadık.”

Ustaları tarafından yoğun şekilde mobbinge maruz bırakıldıklarını dile getiren Kaplan, gece vardiyasında tek başına günlerce çalışmaya zorlanmış. Can güvenliği olmadığı için bu duruma itiraz edince de hakkında tutanak tutulmuş:

“Usta ile yaşadığım sorunlar oldu. Gece vardiyasına tek başıma gelmemi istedi. 3 gün boyunca geldim, sonra gelmeyeceğimi söyledim.  ‘Tek başımayım, başıma bir iş gelse ne olacak?’ dedim. Birkaç hafta sonra tekrar tek başıma zorla çalıştırıldım. İşyeri doktoruma durumu anlattım, yazı getirdim. Bu kez de  ‘Bizim dediğim olacak, senin dediğin değil’ diyerek hakkımda tutanak tutular.”  

Kaplan’ın anlattığına göre, ustaların yaptıkları bununla da sınırlı değil. Ağır işlerde yardım almalarına bile izin verilmeyen kadın işçiler, sürekli “bulaşık işine verilmekle” tehdit ediliyor:

“Ustalar, bize ‘Burada ben ne dersem onu yapmak zorundasın’ diyerek baskı yapıyordu. Bir kadın arkadaşımıza yapmadıkları kalmadı. ‘Bu işi tek başına yapacaksın, yardım almayacaksın’ dediler, zorla çalıştırdılar.  Biraz başını kaldırdın mı seni başka bölümlere sürmekle tehdit ediyorlar. ‘Sizi bulaşığa veririz, onu yaparız, bunu yaparız’ diye çok tehdit edildik.”

‘300 tane kadına regl izni mi verelim’

Hasta olduklarında bile izin almadıklarını belirten Kaplan, “Hasta olduğumuz için rapor getirdiğimizde direkt çalıştığımız bölümü değiştiriyorlardı.  Hastalığımızın daha da tetikleneceği yerlerde çalıştırılıyorduk” diyor.

Şiddetli regl ağrısı çektiklerinde de çalışmaya zorlandıklarını söyleyen Kaplan, bir arkadaşlarının başına gelenleri şu sözlerle aktarıyor:

“Bir arkadaşımız regl ağrısından çok kötü oldu, hastaneye gitti. Hastanedeki doktor, ‘Böyle bir rapor veremem’ dedi, onu işyeri doktoruna gönderdi. Beraber işyeri doktoruna gittik. İşyeri doktoru bize, ‘Burada senin gibi çalışan 300 tane kadın var. Hepsi aynı durumdan işe gelmezse biz burada işi döndüremeyiz. Hastane doktoru çok doğru yapmış’ dedi.”

Kaplan, erkek işçilere bu kadar baskı yapılmadığını dile getiriyor. “Erkekler daha rahat, onlara bu kadar çok laf söylenmiyor” diyen Kaplan, işin büyük bölümünün kadınlardan beklendiğini, bu nedenle sürekli üzerlerinde ağır baskı hissettiklerini ifade ediyor.

‘Onların kellelerini koparacaklar’ tehdidi

Kadın işçinin anlattıklarına göre, fabrikada cinsiyetçi ücret ayrımcılığı da var. Erkek işçilerin kendilerinden daha yüksek ücret aldığını söyleyen Kaplan, “Ayrımcılık çok fazla. Eşit miktarda ücret almıyoruz. Usta yalakalarına daha fazla prim veriliyordu. Bunu kabullenmediğimiz için sendikalaşalım dedik. Ama ispiyoncuları bizi ispiyonladı” diye konuşuyor.

Fabrikada maaşların sürekli gecikmeli yatırıldığını da belirten Kaplan, bu nedenle çok ciddi sıkıntılar yaşadıklarını anlatıyor. İşçilerin örgütlenme kararı almalarında bu sıkıntılar da etkili olmuş:

“Maaşlarımızı sorduğumuzda ‘İşinize gelirse çalışın, gelmezse kapı orada’ denildi her seferinde. Sonuçta ev geçindiriyoruz. Kredilerimiz var.  Geç yatırıldığı için faiz ödemek zorunda kaldık. Bu durumdan rahatsız olduğumuz için artık bir sendika gelsin, hiç olmazsa haklarımızı bilelim dedik. Ben kadınlara ‘Sendika bizim için önemli, sosyal haklarımız olacak’ diyerek anlatmaya başladığımda ustaların ispiyoncuları devreye girdi. ‘Sizi işinizden edecekler, onları dinlemeyin, onların kellerini kopartacaklar zaten, az kaldı’ diyerek işçileri tehdit ettiler.”

‘Ev diye bir şeyimiz kalmamıştı’

Fabrikada kölelik koşullarında çalıştırılmaları, kadın işçilerin özel hayatını nasıl etkiledi? Üç çocuğuyla yaşayan, evin tek geçindireni olan Kaplan, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Sabah 8’den gece 12’ye kadar çalışıp eve geliyorduk, duş alıp yatıyorduk. Çocuklarımızla ilgilenemedik. Bu sefer tabii evde huzursuzluk çıkıyor. 7/24 fabrikada olunca evde de sorun yaşıyorsun. Onlar fabrikadaki baskıları bilmedikleri için… Bari evde huzurumuz olsun diyorsun ama hem işi hem de evi aynı anda yürütemiyorsun.

Dinlenmeye hiç vaktimiz kalmıyordu. Ustalarımıza ‘Bugün mesaiye kalmasak olur mu?’ dediğimizde bunu hiçbir şekilde kabul etmiyorlardı. Zorunlu mesailerimiz çok fazlaydı. Ev diye bir şeyimiz kalmamıştı. Artık çocuklarımızla kavga eder hale gelmiştik. Çocuklarıma sürekli ‘Ne olur yatağınızı toplayın, bulaşıkları yıkayın, evi temizleyin, bana yardım edin’ diyordum.”

Durum böyle olunca herhangi bir sosyal hayatlarının da kalmadığını söyleyen işçi, “Pazar günleri bile çalıştığımız oldu. Bayramlarda şehir dışına çıkan işçilere, ‘Gelince seninle görüşeceğiz’ dediklerini biliyorum. Bayram seyran bilmedik. İşte böyle geçti 7 yıl” diyor.

‘Cesur kadın olmaktan mutluyum’

İşten atılan işçiler, fabrika önünde direnişlerini sürdürüyor. Direnişteki 6 kadından biri olan Hayriye Kaplan, kendisine “cesur kadın” diye hitap edildiğini, bundan mutluluk duyduğunu dile getiriyor:

“Ailem ve arkadaşlarım ön saflarda yer aldığım için artık bana ‘Cesur kadın’ diyorlar.  ‘Hakkını arayan kadın’ diyorlar. Böyle dediklerinde çok mutlu oluyorum. Ön saflarda ‘Bugün banaysa yarın sana!’ diye haykırıyorum.”

Fabrikada çalışmaya devam eden işçiler üzerinde çok yoğun baskının olduğuna da dikkat çeken Kaplan, “Çalışmaya devam eden arkadaşlarımızla göz temasında bile bulunamıyoruz. Arkadaşlarımız bize selam verdikleri gün mobbinge maruz kalıp başka bölümlerde, ağır işlerde çalıştırılıyorlar. Akşam 16.00’da işe başlaması gereken arkadaşlarımıza ‘Sabah geleceksin, gece 00.00’a kadar çalışacaksın’ diyorlar.  Şu an çalışan arkadaşlarımıza karşı, ‘Sabah geleceksin akşam çıkacaksın, gözümüzün önünde olacaksın, haddini aşmayacaksın’  gibi ifadeler kullandıklarını biliyorum. Telefonu da yasaklamışlar. İşçilerin sendikalı olmasından çok korkuyorlar” diye konuşuyor.

Hayriye Kaplan son olarak Özsüt’teki arkadaşlarına şöyle sesleniyor:

“Kimseden korkmasınlar. E-devletlerine girip sendikalı olsunlar, kimseye söylemelerine gerek yok. Orada kelle almak için ant içmiş ustalar var. Ustanın biri ‘Bu işyerinde sendikalı olan herkesi tek tek temizleyeceğim, tek kişi bile sendikalı kalmayacak’ demiş. İşçiye düşmanlar. Biz örgütlüyüz, kimseye boyun eğecek değiliz. Özellikle kadın arkadaşlarıma sesleniyorum: Cesur olsunlar. Kadın işçiler en önde olmalılar. Biz böyle iftiralara maruz kaldığımız için çok üzgünüz ama bunu asla kabul etmeyeceğiz. Sonuna kadar, hakkımızı alana kadar mücadele edeceğiz.”

‘Asıl fabrika hijyenik değildi’

Özsüt’te 5 yıldır çalışan, ismini vermek istemeyen bir kadın işçi de, aynı şekilde “Elleriniz kirli” bahanesiyle işten çıkarıldığını belirtiyor. Özsüt fabrikasının hijyen kurallarına uymayarak halkın sağlığını riske attığını söyleyen kadın işçi, “Elimizden swap alındı. Ellerimiz kirliymiş, elimizden canlılar çıkmış. Bu nedenle çıkarıldığımızı söylediler ama işten çıkarılma nedenimize baktığımızda 25’inci maddeden atıldığımızı öğrendik. Ayrıca içerisi asla hijyenik değildi. Berbat desem yeri var, çok kötüydü. İnsanların sağlığını riske atıyorlar ama bahane olarak bizlere ‘Eliniz kirli’ diyorlar!” diyor.

25’inci maddeden atıldığını fabrikanın önünde öğrendiğini ve bunun çok zoruna gittiğini ifade eden işçi, “Resmen bize iftira atıldı. 9 kişi bu şekilde çıkarıldık. Madem yüz kızartıcı suç işledim, neden o anda çağrılmadım? Neden ‘elini yıkamadın’ diye tutanak tutulmadı?” diye soruyor.

Fabrikada sürekli mesaiye kaldıklarını, çok uzun saatler çalıştıklarını anlatan kadın işçi, “Erkek işçiler bize göre daha rahattı, sigaralarını içebiliyorlardı” diye konuşuyor. İşçi, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bunca emeğime karşılık asgari ücret alıyordum. Paramızı canlarının istediği tarihte yatırıyorlardı. Dilenci gibi her seferinde maaşlarımızın ne zaman yatacağını soruyorduk. İki aylık param içeride kaldı. Maaşlarımız yatmayınca kredi çektik. Keşke o zaman sendikalı olsaydık, eylem yapsaydık. Bu kadar sustuğuma, ödün verdiğime pişmanım. İş arıyoruz. İki kızım var, evliyim. Kirada oturuyorum. Çok zorlanacağız. Bir maaşla nasıl idare edeceğiz? Emeklerimiz, alın terimiz yok sayıldı.”

‘Sonuna kadar mücadele edeceğiz’

Özsüt direnişçisi kadın işçi, sendikalı olmanın ve örgütlenmenin önemine dikkat çekerek sözlerini tamamlıyor:

“Tazminatımızı vermeden işten çıkardılar, çünkü diğer sendikalı olmak isteyen işçilere gözdağı vermek istiyorlar.  Eşim mücadelemin destekçisi, en son eyleme birlikte gittik. ‘Hiç üzülme hakkını alacağız’ diyor. Hakkımızı bırakmayacağız. Sendikalı olmak, örgütlenmek çok önemli. Herkes sendikalı olsun. Biz hakkımızı alana kadar mücadele edeceğiz.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Banvit BRF Bandırma’da çalışanların yarısı kadın. Uzun bir örgütlenme sürecinden sonra sendika yetki aldı. Kadınları örgütlemek o kadar kolay değil. Çünkü sürece babalar, kocalar da dâhil oluyor. İşyeri temsilcisi Emine Yüksel’den günlük yaşama, çalışmaya ve sendikal örgütlenmeye dair deneyimlerini dinliyoruz.
DİSK Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube Kadın Komisyonu, İZENERJİ şirketi ile başlayan toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecine dâhil olarak, kadınlara yönelik şiddet ve tacizle mücadeleden kadın işçi sağlığı ve güvenliğine kadar pek çok maddeyi sözleşme taslağına ekledi.
Nersoy Tekstil’de direnişlerini sürdüren kadın işçiler, fabrikada çalışırken kendilerine ayıracak zamanlarının olmadığını söylüyor. “Üç beş saat yaşıyoruz işte. Ama ev işlerini kim yapacak? Öyle zaman oluyor ki koltuğa uzanacak bir saatimiz bile olmuyor” diyorlar. Bir kadın, uykusunda “Sayı yetişmeyecek hadi hadi” diye sayıkladığını anlatıyor.
Barutçu Tekstil’de sendikalı oldukları için işten çıkarılan 4 kadın işçi direnişte. Kadınlar, fabrikada her gün aşağılanmalara ve hakaretlere maruz bırakıldıklarını, ücret ayrımcılığının olduğunu, zor işlerin kadınlara yaptırıldığını, ağlayarak çalışan arkadaşlarının olduğunu anlatıyor. “Sendikalı olarak geri dönene kadar direneceğiz” diyorlar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!