kimseyi onlara bırakmayacağız

“lubunyaların newroz alanlarında yer aldıkları gibi, parti çalışmalarında, parti binalarında ve tabii sendikal çalışmalarda yer almaları gerekiyor. çünkü dayanışma önemli ama tarih bize defalarca gösterdi ki, her özne kendinden ve değişimden sorumlu.”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

amed newroz’unun olağanüstü gücü, coşkusu, kararlılığı türkiye’nin dört bir yanına ulaştı. sadece o da değil, başta istanbul olmak üzere diğer illerdeki newroz gösterileri, hem yerel seçimlere yönelik mesaj veriyordu hem de baskıların bir işe yaramadığını gösteriyordu.

diyarbakır newroz’unda, mutluluk verici bir başka nokta, hem geçen yıl amed’de hem de bu yıl istanbul ve izmir’de, lgbti+’lara yönelik saldırıların engellenmiş olmasıydı. bu aynı zamanda, bunun mümkün olduğunu da gösterdi.

bu yıl bazı sol gruplara ve değerlere yönelik saldırı da oldu ama şunun altını çizmek istiyorum; aynı insanlar tarafından yapılmış bile olsa bir siyasal gruba ya da siyasete yönelik saldırılarla lgbti+’lara yönelik saldırılar birbirinden farklıdır.

newroz ya da diğer eylem alanlarının her zaman, herkesin için güvenli olması zaten gerekiyor, bu kadar polis şiddeti varken bari birbirimizin şiddetine maruz kalmayalım. bir ortak eylem alanında bulunan farklı görüşteki siyasal gruplar arasındaki mücadele ideolojik araçlarla sürmeli, bu da açık. o alanı ve oraya gelen başkalarını kendinden saymasa da saygılı davranmayan herkes niyetinden bağımsız olarak o ortaklığa zarar vermiş olur.

lgbti+’lara yönelik saldırılar erkek şiddetidir

feministlerin “kadına yönelik şiddet” yerine “erkek şiddeti” terimini kullanmasının sebebi, ilkinin yetersizliği. erkekler sadece kadınlara değil, çocuklara ve başka erkeklere de şiddet uyguluyor; burada kastedilen erkeklerin birbirleriyle kavga etmesi değil, eşcinsellere yönelik şiddet, zaman zaman başka erkekleri “kadınlaştırma”ları; bu, kadın iç çamaşırı giydirmekten, etek giydirme tehdidine ve tabii tecavüze kadar uzanıyor! aynı şekilde erkek veya kadın translara yönelik şiddet de tabii ki erkek şiddeti.

o yüzden, geçen yıl amed’de, bu yıl istanbul ve izmir’de lgbti+’lara yönelik saldırılar, sorumluları kendilerini nasıl tanımlarsa tanımlasın, erkek şiddetidir.

şunu da hatırlatmak istiyorum, faşist ideolojinin tek çizgisinin milliyetçilik ve ırkçılık olduğu varsayılıyor ama tarih boyunca lubunya düşmanlığı da önemli bir parçası oldu. ayrıca, kürtler adına konuşan bazı sosyal medya hesaplarının iddia ettiği gibi, eşcinsel ve trans düşmanlığı kürt kültürüne özgün bir şey değil, dünyanın her yerinde muhafazakârların birincil önceliklerinden biri. dünyanın her yerinde, çeşitli topluluklar ve toplumsal kesimler, lubunyalığın kendilerinde olmadığını, “öteki”ler arasında görüldüğünü iddia eder. oysa “görülmezlik” sadece baskının yoğunluğuyla ilgilidir. ayrıca akp iktidarının en fazla şeytanlaştırdığı iki kesimden birinin kürtler, diğerinin lgbti+’lar olduğunu bilmeyen yoktur sanırım.

şunu söylemeden geçmek istemem. herhangi bir konuda açıklama yapmak en fazla tutum belirlemeye yarıyor ki bu bazen sorumluluğu üstünden atmak anlamına da gelebiliyor. bu olaylarla ilgili yapılan açıklamalar lubunyaları gelecekte de korumaz. istanbul’da, musa piroğlu’nun tekerlekli iskemlesiyle ulaşabildiği ve müdahale ettiği saldırı noktasına alanın güvenliğinden sorumlu kimsenin ulaşmamış olması kabul edilebilir bir durum değil ve hiçbir açıklama bu gerçeği değiştirmez.

bütün bunlar, partinin son kongresinde, lgbti+’ların haklarıyla ilgili maddenin tüzükten çıkartılmasıyla birlikte düşünülünce, bunun da akp’nin bu kesime yönelik artan baskısıyla aynı döneme gelmesi belli bir hayal kırıklığına yol açtı.

ama görkemi uzun yıllar ümit ve ilham kaynağı olacak olan amed newroz’unda alınan tedbir, kürsüden, üstelik de leyla zana gibi muhafazakâr kürtlerin benimsediği bir figürün ağzından, kapsayıcı mesajlar verilmesi iç rahatlatıcı oldu. bir daha böyle bir şeyin yaşanmamasını umut ediyoruz.

yıllardır verilen mücadele

ama bence konu bundan ibaret değil. kayyuma rağmen amed’i yöneten, halkın bilincini şekillendiren, halkı politize eden politik hareketin söyleminde yıllardır yer alıyor lgbti+’lar ve lgbti+ hareket. öyleyse bu insanlara newroz alanında, neden bir sağ partinin mitinginde göreceklerine benzer tepkiler gösterilebiliyor?

kürt özgürlük hareketini görkemli eylemlerden ibaret görmek doğru olmaz. bu hareket aynı zamanda kürt toplumunda olağanüstü bir dönüşümün –ki bu dönüşüme laikleşme de dahil- de mimarı. nitekim, kadın özgürlüğüne dair birçok fikri ve önceliği amed’in sokaklarında, evlerinde görmek mümkün.

biliyorum, kadınlar çoğunluk, lgbti+’lar azınlık. biliyorum, kadın olmak yasak değil, lgbti+ olmak “yasak”. kadınlar tâbi olmak zorunda, lgbti+’lara layık görünen yok olmaları. yani farklı durumlar var. ama cinsiyet eşitliği ve kadın özgürlüğü hiçbir toplumda kolay kabul edilen bir şey olmadı. bu konuda elde edilen kazanımlar, partinin söylemleriyle değil, kürt kadınların on yıllardır verdiği mücadeleyle oldu. ki partiler geleneğinin programlarında, tüzüklerinde hem kadınlar hem de lgbti+’larla ilgili değişmesini sağlayan da kadın hareketinin iğneyle kuyu kazarcasına mücadelesi oldu.

o yüzden, lubunyaların newroz alanlarında yer aldıkları gibi, parti çalışmalarında, parti binalarında ve tabii sendikal çalışmalarda yer almaları gerekiyor. çünkü dayanışma önemli ama tarih bize defalarca gösterdi ki, her özne kendinden ve değişimden sorumlu.

Paylaş:

Benzer İçerikler

istanbul sözleşmesi’ne itiraz eden iktidar, biraz da siyasi mahkûmlara yönelik bir tehdit olarak idamı gündemde tutuyor. erkek şiddetinin cezasızlığına mutlaka son verilmeli, bu da göze batan birkaç vakada idam uygulamak demek değil. daha geniş anlamıyla çare, kadınları güçlendirmek ve erkekleri zayıflatmak.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!