işçi sağlığı ve iş güvenliği

Hindistan’da, Atchutapuram Serbest Ticaret Bölgesi’ndeki Brandix India Apparel tekstil fabrikasında, yaklaşık 100 kadın işçi gaz sızıntısı nedeniyle zehirlenerek hastaneye kaldırıldı. Aynı fabrikada iki ay önce de gaz sızıntısı yaşanmıştı. Güney Asya IndustriALL, patronları ve devleti gereken önlemleri almamakla suçladı.
Cilt bakım ve güzellik merkezleri birçok kadının uğramadan geçmediği yerler. Kusursuz güzelliğin dayatıldığı kapitalizm ve patriyarka koşullarında oldukça karlı olan bu merkezler, çalışanlar için emek sömürüsünün katmerlendiği işyerleri olarak karşımıza çıkıyor. Asgari ücretle, kadın işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarına dikkat edilmeyen işyerlerinde durmaksızın çalışıyorlar.
Esenyurt Migros Depo’da çalışan DGD- SEN’de örgütlü 257 işçi düşük ücretler, işçi sağlığı ve güvenliğinin hiçe sayılması, kadınlara yönelik eşitsiz uygulamalar, kötü muamele ve mobbing nedeniyle iş bıraktıkları için işten atıldılar. Atılan kadınlar, kadınları dayanışmaya ve MİGROS’u boykot etmeye çağırıyor.
Hastanelerde çalışan temizlik emekçisi kadınlara, evde de işte de benzer roller biçiliyor. Emeklerinin değersizleştirilmesinden, yaptıkları işin iş olarak bile görülmemesinden yakınıyorlar. Hastanede iş bölümünün cinsiyete göre neredeyse otomatik yapıldığını, her işe koşmak durumunda kaldıklarını, pandemide çok yorulduklarını dile getiriyorlar
2013’te Rana Plaza’nın çöküşü, dünyanın en büyük “endüstri felaketi” olarak tanımlanmıştı. Önlemler “kârlı” olmadığı için alınmamış. Yangın insanların yaşamına mal olmuş ve “ucuz işçilik”in, “ucuz ürün”lerin ne pahasına “ucuz” olduğunu gözler önüne sermişti.  Geçtiğimiz günlerde yine Bangladeş’te yaşanan yangın faciası çok da bir şeyin değişmediğini gözler önüne serdiği gibi 2014 yapımı belgesel, Kumaştaki Gözyaşları (Tears in the Fabric) filminin önemini hatırlattı.
Bangladeş, Dakka’daki Hashem Food meyve suyu fabrikasında çoğu çocuk en az 52 işçinin çıkan yangında hayatını kaybetmesi fabrika güvenliğinin ülkede önemli bir sorun olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Diyarbakır’daki fabrikalarda çalışan çok sayıda kadın, günde 10-12 saat çalışıp, karşılığında bin-bin 500 lira ücret alıyor. 750-800 liraya çalışanlar bile var. Yaşları 15 ile 40 arasında değişiyor. Çoğunun sigortası yok. Kadınlar, “Ne yapalım, mecburuz. Artık şikâyet etmeyi bıraktık” diyor.
Burdur’da ‘sabaha karşı’ denilen bir zamanda, birçok kadın gül hasadı için yola çıkıyor. Evleri tarlalardan 1 veya 2 saatlik mesafelerde bulunan kadın işçiler minibüslerle, kamyonlarla hasat yerine ulaşıyorlar. Kezban Şengül, şafaktan çok önce, saat 3’te uyanıyor. Evde kahvaltı veya yapılacak iş ne varsa elinden geçiyor. Gül tarlasına gitmek için yine karanlıkta, saat 4’te evden çıkıyor. Bu çok zorlu iş koşullarından kurtulma adına evlenince bıraktığı liseye tekrar geri dönüyor ve liseyi birincilikle bitiriyor. Değişen bir şey olmayınca pes etmiyor, memur olabilmek için kamu personeli sınavına giriyor. Onu da kazanıyor!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!