Özak işçisi Funda: “İpek kravatlılara karşı seçeneksiz değiliz, birlikte yönetmeye talibiz!”

Kendisinin olduğu kadar, kentindeki tüm kadınların ihtiyacı olan eşit, adil ve kadın odaklı bir belediyecilik için kolları sıvadı ve Urfa’nın Haliliye ilçesinden belediye başkan adayı oldu. Emek Partisi’nden aday olan Özak işçisi Funda Bakış ile direnişi ve adaylığını konuştuk
Paylaş:

Onu, Urfa’da, ilk olarak Birtek-Sen’e üye olduğu için çıkarıldığı Özak Tekstil önündeki direnişiyle tanıdık. 85 gün; patronun, polisin, jandarmanın yanı sıra “kadının fabrika önünde direnmesini doğru bulmayan” erkeklerin, ailelerin tüm baskılarına rağmen direnişinden vazgeçmedi. Kadınları köle gibi çalıştıran, yetmediği yerde ailelerini devreye sokarak patriyarkal baskıyı kendine kalkan yapan o Özak’a sendika girecekti. Sendikalı yani güvenceli çalışma, kendisi için olduğu kadar fabrikada çalışan tüm kadınlar için de gerekliydi. Mücadelesi bu yüzdendi.

Şimdi ise yine kendisinin olduğu kadar, kentindeki tüm kadınların ihtiyacı olan eşit, adil ve kadın odaklı bir belediyecilik için kolları sıvadı ve Urfa’nın Haliliye ilçesinden belediye başkan adayı oldu. Emek Partisi’nden aday olan Özak işçisi Funda Bakış ile direnişi ve adaylığını konuştuk.

Direnişle özgürlüğümüzü ve benliğimizi kazandık”

Özak direnişinin hayatına neler kattığı sorusuna, “Bu direnişle birlikte aslında bütün gücümü kazandım diyebilirim” şeklinde cevap veriyor Funda. “Biliyorsunuz, böyle bir bölgede yaşamak çok farklılık katıyor insana ve bastırılmış duygularınız oluyor. Yani özgür olmayışınız, kısıtlanmanız… Birçok şeyi yaşamanızı engelliyor. Biz direnişle birlikte özgürlüğümüzü ve benliğimizi kazandık. Konuşmamız gerektiği yerde ‘biz neden susmuşuz’ diyorum şimdi.

İşçilerin anayasal hakları olmasına rağmen sendikalaşma, aslında devlet güvencesinde değil. Aksine işçi haklarına düşmanlık yapan patronların adeta korumalığına soyunuyor. Hatırlanırsa, Özak direnişinde de durum tam olarak böyle olmuştu. Özak işçileri bizzat Özak patronunun emriyle devlettin kolluk güçleri tarafından hemen her gün saldırıya uğramış, sendikacılar ve işçiler defalarca gözaltına alınmıştı.

Kadın direnişçiler, bu dönemde bu saldırılardan payını almanın yanı sıra ailelerinin ve toplumun da baskısı altında kalmıştı. Funda, o dönemi şöyle anlatıyor:

“Kadının kamera karşısında ne işi var?”

Bu direniş ile birlikte aslında birçok sorunla karşılaştığımız gibi dışarıda işte devletin tüm aygıtlarıyla karşılaştığımız gibi içeride de aslında kendi ailemizle de bir mücadele verdik. Yani ailemiz ve çevremizden çok değişik tepkiler aldık.

Bizim toplumda kadınların bir söz hakkı yoktur. Kadınlar sürekli kısıtlanır. Direniş zamanında işte sürekli ‘kadının kameranın karşısında ne işi var?’, ‘kadının dışarıda ne işi var?’, ‘kadının işte ne işi var?’, ‘kadının yeri evidir, evden başka da hiçbir yer değildir’ dediler. ‘Bir kadın olarak orada ne işiniz var?’ dediler. Yok işte, ‘kadınların böyle şeyler yaşamasına ne gerek var? Gitsinler’ dediler. Çok fazla duyum aldık ama bunun sonucunda bir şeyler de kazandık, en büyük kazanımımız aslında şu oldu diyebiliriz. İnsanların bakış açısını değiştirdik. Şimdi insanlar bize tamamen farklı bakıyor. Demek ki kadın isterse her şeyi yapabiliyormuş. Kadınların girdiği her ortam farklı oluyormuş.

“Zenginlere karşı seçeneksiz değiliz”

Aday olduğu açıklandığı günden bu yana çok sayıda mesaj alıyor Funda. “Ülkeye ve kadınlara umut oluyorsun” diyor mesaj gönderenler. Funda, bu mesajlardan çok fazla güç alıyor ve çok mutlu oluyor her bir mesajda.

Peki ilk belediye başkan adaylığı teklifi geldiğinde ne hissetti Funda?

Aslında biraz şaşkındım bu duruma diyebilirim. Şu anda bazen arayıp şaşkın olan çok fazla iş arkadaşlarımız oluyor. Biz aslında direnişle birlikte siyaset yapmayı da öğrendik. Çünkü direnişe geçiyorsun. Büyük bir haksızlık karşısındasın ve anayasal hakkını kullanmışsın, diye tüm bunları yaşıyorsun. Anayasal hakkımız yok sayılıyor ve üstüne bir de dayak yiyorsunuz. Jandarmanın coplu, gazlı müdahaleleri gibi bir sürü şeye maruz kalıyorsunuz. O sıra sizin yanınızda duran bir parti var. Emek Partisi var. 85 gün boyunca sizi yalnız bırakmayan bir partiden söz ediyorum. Direnişle birlikte biz o partiyi de benimsemiş olduk.

Sonra da neden böyle bir şey yapmıyoruz, dedik ve sonrasında bana bu teklif geldi. İşçiler çok mutlu oldular. Çünkü bu, burada bir ilk diyebilirim. Yani ilk defa böyle işte lüks arabalarla, ipek kravatlar olmadan, birileri seçim çalışması yürütüyor. Zengin, boylu poslu adaylar hep seçenek olarak sunuldu bize. Yıllardır sürekli zenginleri, bizi anlamayacak insanları karşımıza koyup bizi yönetmelerini istediler ama biz bunlara karşılık olarak şunu diyoruz. Bulunduğumuz yeri, işçiler yani bizden biri, bizi anlayacak insanlar yönetsin.

“Birlikte yönetmeye talibiz”

Adaylığı açıklandıktan ve seçim çalışmalarına başladıktan sonra nasıl tepkiler aldığını merak edince; Funda, bir işçinin aday olmasının Haliliye halkında mutluluk yarattığını belirtiyor. “Karşımıza zenginler konuldu, ‘oyunuzu zenginlere vereceksiniz” dendi hep. Ama burada, bu seçim sürecinde farklı bir şey oldu ve işçi sınıfından birisini aday olarak gösterdiler. ‘Bu da bizlere çok mutluluk veriyor’ diyorlar ve heyecanlılar” diyor.

Ve ekliyor, “Bizim seçim çalışma sürecimiz biraz tempolu geçecek gibi görünüyor.

Bizim genel olarak vaadimiz şu, ‘gelin emekçiler olarak, kentimizi biz birlikte yönetelim!’ Ben yöneteyim demiyorum, biz yönetelim diyoruz. Emekçiler için, işçi sınıfı için, kadınlar için, kadın emekçiler için bu birlikte yönetimi sağlamak istiyoruz. Birlikte yönetmeye talibiz.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül, EMEP Urfa sosyal medya hesapları

Paylaş:

Benzer İçerikler

Çalışma Bakanı’nın 1 Mayıs ve Taksim açıklamasındaki tek doğru “hatırlamak” üzerine. Ancak kimin hatırladığı, hatırlattığı ve kimin hafızasından doğru baktığımız önemli olan… Biz de feministlere sorduk, onlar da anlattı: “Devlet ‘buyurun’ demedi, biz açtık o yolları!”
Üç yıldır yayın hayatını sürdüren kadınların ücretli, ücretsiz emek deneyim, talep ve direnişlerini dile getirmek için hak haberciliği yapan sitemiz Kadınİşçi, Metin Göktepe Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Yolumuzu aydınlatan ve halkın, sınıfın gerçeklerini aktarırken yaşamını yitiren Metin Göktepe’yi saygıyla anıyoruz.
Engelli çocuğu olan annelerin yalnızca çok az bir kısmı ücretli çalışabiliyor. Evde engelli çocuğuna bakım vermek zorunda olan ücretli çalışamayan annelerin yüzde 85’inin herhangi bir sosyal güvencesi yok, yaşlandıklarında tamamen güvencesiz koşullarda yaşıyorlar.
Yoksulluğa, erkek şiddetine, savaşa, emek sömürüsüne karşı sokakları terk etmeyeceklerini vurgulayan kadınlar, “Haklarımız, hayatlarımız için mücadelemizi büyüteceğiz” dedi.