Koska’daki tatlı helvanın acı gerçeği: “İşyeri büyüse, 30 yere ihracat yapsa ne olur? İşçi küçülüyor”

Koska'da çalışan bir kadın işçinin ağır baskılar ve mobbing sonucunda psikolojisi bozuldu. Ayrıca ciddi fiziksel rahatsızlıklar da yaşadığı için "ağır işte çalışamaz raporu" aldı. Psikolojisi harap olmuş kadın işçiye müdürün sorduğu,” Madem hastaydın neden işe girdin?” sorusu esasında Koska'daki kadın işçilere yönelik baskı ve şiddetin çok kısa bir özeti…
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Bağırmalar, kaba yorumlar, alaylı laf atmalar… Bunlar Koska fabrikasının “rutin” iş koşulları. (!) Damağımızda özel bir tat bırakan helvayı üreten işçilerin yaşadıkları maalesef çok acı. Öte yandan işyerinde zorbalığa maruz kalan, şeflerin ya da müdürlerin kötü tavırlarıyla karşılaşan işçilerin örgütlenmesi söz konusu olunca durumlar daha farklı bir hal alıyor. Sendikalaşma, baskıyı katmerlendiren bir unsur oldu Koska’da. Kadın işçilerin yaşadıklarına bakınca her şeyi daha net görmek mümkün. Çalışanların yapmadıkları şeylerle suçlanması, onlara isimler takılması ve alabildiğine küçük düşürülmesi gibi durumlarla hemen her işçi kadının karşılaşması olası. Aşağılayıcı bir isimle çağrılan işçi, buna yönelik tepkisini işten çıkarılma korkusuyla söyleyemiyordu. Kadının kişilik özelliklerini hakarete dönüştürmeye, giysileriyle dalga geçmeye kadar çirkin yaklaşımların hepsini deneyimlediler.

Koska çok eski bir fabrika. Reklam vermediği zaman hemen hemen yok. Ekranda her şey cilalı. Sergilenen vitrin “olağanüstü”. Lokumlar, şekerler, tahin pekmezler mükemmel görüntü verebilir. Ne var ki üretenler için o “tat” öyle değil! Avcılar’da 11 dönüm arazi üzerine kurulu Koska’da, helvanın yanı sıra reçel, bal, lokum, pişmaniye gibi aklınıza gelen her şekerli gıda çeşidinin üretimi mevcut. 700’e yakın çalışanın büyük bir bölümü kadın.

“Ha bire büyüyor ama ücretler bunun tam tersi!”

Rukiye’yi dinlediğimizde o “gösterilmeyen” işyeri koşulları çıkıyor karşımıza. “Sorsanız dev fabrika. Ha bire büyüyor ama işçilerin ücretleri bunun tam tersi. Sadece asgari ücret. Firmayı yükselten biz işçileriz. Ağır koşullarda üretim yapıyoruz. Gece çalışma saatleri uzun. Haftada bir gün izin verecekler ama kandırmaca. ‘Şu gün izinlisin’ deyip, ardından son anda o izni kaldırıyorlar. Kârı çok yüksek ama biz işçiler eziliyoruz. İşyeri büyüse, 30 tane yere ihracat yapsa ne olur? İşçi küçülüyor. Özel hayatımız yok gibi davranıyorlar. Çocuk hastaneye götürülecek, bağlı olduğunuz şef ya da amire durumu anlatıp, izin talebinde bulunuyorsunuz. Homurdanarak izin kağıdını veriyorlar. Tekrar çocuk rahatsızlanırsa, ‘Sen zaten hep izin istiyorsun’ gibi cümlelerle iğneliyorlar. Yani evladım senede bir kez hasta olmak durumunda onlara göre. İşe alırken özel hayatı didikliyorlar. Çalışma ortamında eski personelin size mobbing uygulayabileceğini belirtiyorlar daha en başta!”

Yılbaşı ve bayram dönemlerinde full çalışma

45 yaşındaki Sevinç ise mobbinge dayanamayıp ayrılanlardan. “Girecek olan kadın arkadaşlara kesinlikle tavsiye etmem” diyor ve şöyle devam ediyor: “Emekçilerin sosyal hakkı yok. Asgari ücrete karşılık uzun çalışma saatleri insanı çok rahatsız ediyor. Kendiniz bir plan yapamazsınız. Sosyal yaşam yok gibi. Çünkü 12 saat mesai sonrası zaten vakit kalmıyor hiçbir şeye. Bütün hayatınızı işe vakfetmeniz isteniyor. Biz de insanız dinlenmemiz lazım ama umurlarında mı? İşçiyi sömüren adaletsizlik dolu bir yer. Kesinti sorunu var bir de. Bir yolunu bulup maaşımızdan kesintiler yapıyorlar. Yeni işçiyseniz her haksızlık sizi bekler. Eski elemanlar yeni gelenlerin sırtına yıkıyor bütün işleri. Şekerin çok tüketildiği şeker bayramları öncesi bizim için tam bir eziyet. Yılbaşı ve bayram öncesi dönemlerde dünya yüzü görmüyoruz. Mesailer sıklaşıyor. Hakkımız zerre yok. Çalışana verilecek değeri bu koşullarda tahmin edersiniz. Ben bu ağırlığı kaldıramayıp istifa ettiğimde mesai ücretlerimi vermediler.”

Gıda-İş Sendikası Başkanı Olcay Ozak

DİSK’te örgütlendiler

Uzun yıllar Koska’ya sendika girmedi. Özel sektörde sendikaların nadir olması çalışanları özellikle savunmasız hale getirme amaçlı. Yaşattıkları bunca baskı ve sömürüyü sürdürmenin, bir işçi örgütünün varlığıyla mümkün olmayacağını biliyorlar çünkü! Helva emekçileri örgütlenmek için DİSK’i tercih etmiş. Gıda-İş Sendikası bütün işyerlerinde olduğu gibi gizli bir çalışma yürütmüş. Gizli çünkü öğrenildiği anda atılıyor işçiler. Gıda-İş Sendikası Başkanı bir kadın; Olcay Ozak. 29 yıllık işçilik yaşamından sonra beş yıl DİSK’te profesyonel anlamda sendikacılık yapıyor. Başkanlığı ise çok yeni. 10 Aralık’taki kongre sonrası genel başkan seçilmiş Ozak. Yılların iş deneyimi var. “İşçi olduğum dönemlerde de sendika ile hep ilgiliydim. Çeşitli görevlerim de oldu” diyor. Olcay Ozak şu bilgileri paylaşıyor: “Üyesi olduğum sendikaların kadın komisyonlarında, işyeri komitelerinde, kadın bölge temsilciliğinde, delegeliklerde hep yer aldım. Son beş yıldır ise Gıda-İş’te merkezi düzeyde çalışmalarımı sürdürüyordum.” Bu işkolundaki her baskıya yakından tanık olmuş. Çalışma koşullarıyla ilgili şöyle bir çerçeve çiziyor; “Gıda sektöründe emekçilerin büyük çoğunluğu kadın. Mobbing çok yaygın. O kadar ağırlaştı ki iş şartları, artık sessiz kalmıyorlar. Sağlıklarını da etkiliyor çünkü. Son derece ağır bir gıda teknesini bir bölümden başka bir bölüme taşırken zor anlar yaşıyorlar. Ağırlığı kilolarını aşan ürün tekneleri bunlar. Ağır taşımadan dolayı bel fıtığı çok yaygın. Diz hastalıklarıyla da boğuşuyorlar.”
Başkanlığı henüz yeni. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen 34.Genel Kurul’da Gıda-İş Genel Başkanlığına seçilmiş. 25 yılı geride bırakan bir emekçi olarak bütün koşulları biliyor. “Zorlu şartlara sahip bir sektör bu. Gıda işkolunda birçok fabrikada örgütlenme çalışmalarımız oldu. Halen devam ediyor. Sendikal hak ve sendika seçme özgürlüğünün önündeki engellerle de mücadele yürüterek ilerliyoruz. Bir kere Anayasal hak olan sendikaya üye olma hakkının kullanımını gasp ediyorlar. Sürekli bununla bir savaşım halindeyiz. İşçi sınıfının karşılaştığı birçok sorun her gün bizim de karşımızda. Bu problemleri de gerileterek ilerlemek durumundayız. Emekçileri bunların da üzerine giderek örgütlüyoruz.”

Ücretleri yaşamlarını sürdürmeye yetmiyor

Koska işçilerinin ücretleri yaşamlarını sürdürmeye yetmiyor. Artı, söz ettiğimiz gibi çalışma saatlerinin keyfi uzatılması gibi sorunlarla da karşı karşıyalar. Birikmiş şikâyetler çok ama Koska’da herkesi birleştiren büyük sorunlar etrafında çalışmalar yapıyor sendika. İşçi yaşamına dair şunları anlatıyor Ozak: “700 dolayında işçi çalışıyor. Ülkemizde helva başta olmak üzere şekerli gıda üretiminde önemli bir marka Koska. Sadece Türkiye’de değil faaliyetleri. Dünyanın pek çok ülkesine ihraç ediyor ürünleri. Şunu söylemek isterim. Sadece Koska’ da değil, çalışan bütün işçilerin kazancı, yaşamlarını insanca sürdürmeye yetmeyecek bir düzeyde artık. Koska’da asgari ücrete tabiler. Bazıları için biraz daha üstü. Ancak yaşam koşullarının ağırlığını ve enflasyonu düşündüğümüzde, yeterli bir ücretten bahsedemeyiz. Hiçbir gıda işçisi açısından bu yeterlidir diyemeyiz.”

“Mobbing artık o kadar yaygın ki”

Fazla çalışma, zorunlu mesai gibi tanımlanan uzun iş saatlerinden söz ediyor Ozak. Kadın işçilerin yaşadığı mobbinge değiniyor. İşçiler, sendika çatısı altında bir araya gelmeye olumlu bakmış ve gizli bir çalışma yürütülmüş. Fakat sadece bu nedenle işçilerin birçok baskıya maruz kaldıklarını söylüyor. Suçlanıp işten atılmaları, sendikaya üye olduklarının hemen sonrasındaki zaman diliminde gerçekleşmiş. Olcay Ozak bu konuya dikkat çekiyor: “Mobbing artık o kadar yaygın ki işyerlerinde. Emekçiler yaşadıklarını sendikamıza bildiriyorlar. Fabrikalarda bugün en başat sorunlardan biri. Kadınlar daha yoğunluklu olmakla birlikte kadın-erkek bütün işçiler mobbingle adeta cezalandırılıyorlar.”

“Bize insan gibi davransınlar!”

Örgütlenme işçinin artık “yeter” dediği süreçte gündeme gelmiş. Daha önce işten çıkartılma korkusuyla hakkını dile getirememe söz konusuyken, suskunluk bitmiş. Gelinen nokta ve sendikaya sıcak bakma bu dayanılmaz şartlarla ilgili. Yıllarca işyerinde gece gündüz çalışmış ve hiçbir ‘sorun’ çıkartmamış işçiler, kendilerine reva görülenlerin karşısına sendikayla dikilmeye karar veriyor. Bu kadınların sendikaya üye olmalarıyla birlikte bambaşka bir atmosfer oluşmuş. Ne var ki akabinde “suçlamalar” başlamış. Sendikacı Ozak’ın mobbinge ilişkin anlattığı her şey vahim. Diyor ki; “İşçiler arasında, ‘Bize insan gibi muamele etsinler’ talebini çok duyuyoruz. Düşünün ki bir emekçi bize gelip, ‘kendilerine insan gibi davranılması’ noktasında bir isteğini dillendiriyor! Diğer yandan, ‘zorunlu’ diye dayatılarak fazla mesai yaptırılmaktan da yılmış durumdalar. Hem uzun ve yorucu çalışmayı sürdürüyorlar hem de ustabaşından, formenden sürekli hakaret işitiyorlar. Böyle bir işyeri!”

Kadınları fiziki yapısından dolayı aşağılayabiliyorlar

Koska işçileri tüm emek süreçleri boyunca nelerle karşılaşıyor? Kadın işçilere neler yaşatılıyor? En çok da kadınlara kötü davranıldığını anlatıyor Genel Başkan Olcay Ozak. İşçilerin nasıl yalnızlaştırıldığına dair çarpıcı bilgiler veriyor: “Hakaret başta olmak üzere çok fazla sorun söz konusu. İşçiyi çalıştığı ve ustalaştığı makineden alıp başka makineye veriyorlar. Bölümü değiştirmek en sık yaptıkları mobbing. Ayrımcı bir tutuma sahipler. Arkadaşları ile arasında mesafe oluşturmak, ayrıştırmak gibi yaklaşımlar dikkat çekici. İşçilerin yalnızlaştırması ve izolasyonu noktasında uygulamaları var. İzin hakkını kısıtlayacak davranışlarla çok sık karşılaşıyor emekçiler. Bir başka yıldırma politikası ise kişisel davranışlarına yönelik aşağılama. Bizzat kadınlara yapıyorlar. İşçi kadının fiziki yapısı, konuşma tarzı, giyim veya mimikleri gibi özelliklerini dillendirerek, moral bozuyorlar. Küçültücü yorum ve yargılarda bulunup alay etmek gibi birçok tutumdan Koska çalışanı kadınlar çok rahatsız. O nedenle ‘Bize insan gibi davransınlar’ talebini öne çıkarıyorlar.”

İşten çıkartılmak an meselesi

Onur kırıcı, incitici davranışların ardından fazla mesai de gelince öfke büyüyor. Buna ek olarak düşük ücret ve hemen hemen hiçbir sosyal hakkın olmaması da işçilerin ortak şikâyet noktası. “Özellikle Koska örneğinde olduğu gibi örgütsüz, sendikasız işyerlerinde, işçiler sömürünün en ağır halini maalesef ki yaşıyorlar. Uzun ve angarya çalışmadan tutun da düşük ücrete kadar. İş güvencesinin bulunmadığı, işçinin kaderinin patronun iki dudağı arasında olduğu bir çalışma, kendi başına bile yeterince anlatıyor durumu” diyor Ozak. Ve şunu özellikle ekliyor; “Yani işine gitmek için evden çıkan bir işçi herhangi sıradan bir sebeple bile ‘sen artık gelme, çıkışını verdik’ sözü ile karşılaşabiliyor. Hatta performans övgüsü alıp, özverili çalışmasından dolayı plaketle ödüllendirilen bir işçi, en küçük hak arayışında ‘performans düşüklüğü’ koduyla işini kaybedebiliyor.”

Çok uzun süren mahkemeler

Peki, Anayasa’da sendika üyelik hakkının güvenceye alınmış olmasına rağmen işverenlerin bu yasaya uymaması? Bu soruya şöyle bir yanıt alıyoruz: “Görünen başka, gerçek başka. ‘İki sendikaya birden üye olabilirsiniz’ diyor Cumhurbaşkanı. Ancak bir sendikaya dahi üye olduğunda işini kaybeden, haklarını almak için 2-3 yıl süren mahkeme süreçlerini yaşayan işçilerden haberi vardır sanırım. Sendikaya üye olmanın adeta suç olarak görülmesi kabul edilemez. İşçilerin özgür iradeleriyle, kendilerini en iyi temsil edecekleri ve her kademesinde görev alarak yönetecekleri bir sendikayı seçme hakları var.” Mahkemeye intikal eden hak ihlallerine de geliyor konu. İki veya üç yıl süren davaların sürüncemeye girdiği, tıkanıp kaldığı yorumunu yapıyor. Büyük bir haksızlık yaşayan Koska işçilerinin mahkemeler aracılığıyla adaletin sağlanabileceğine yönelik inançlarının da artık zayıfladığını söylüyor Gıda-İş Genel Başkanı.

İşçinin psikolojisi harap!

Bütün bunları yaşayıp sağlığı korumak mümkün mü? Değil! Yakın zamanda Koska’da çalışan bir kadın üyenin ağır mobbing sonucunda psikolojisinin harap olduğunu anlatıyor. Adını vermek istemediği kadın işçi, ayrıca fiziksel sorunlarla da karşı karşıya kalmış. “Ağır işte çalışamaz raporu” almış genç kadın. Raporu veren bir tıp hekimi. Patron vekilinin yaklaşımı ise çok kötü. Müdür işçiye, “Madem hastaydın neden işe girdin ve çalışmaya başladın?” sorusunu yöneltmiş! Ve bu şekildeki inanılmaz yaklaşımı Koska’da hem insan hakları hem de “kadın işçi hakları” meselesinin çok kısa bir özeti! Ozak’ın buna dair yorumu ise şöyle: “Kadın emekçimiz, ‘ben, işe girerken hiçbir rahatsızlığım yoktu. İşlerin ağırlığı, mobbing, aşağılamalar ve 12 saatlik mesai, benim psikolojimi, fiziksel sağlığımı bozdu. Bu sebeple de ağır bölümde çalışmak istemiyorum, raporum var’ diyor! Aldığı yanıta bakın. En sonunda arkadaşımız uygulanan baskılara dayanamayarak haklarını almadan tazminatsız bir şekilde işten ayrılmak zorunda kaldı fabrikadan. Koska, birçok gıda fabrikası gibi kadın işçilerin yoğunlukta çalıştığı bir işyeri. Dolayısıyla insan kaynakları müdürü ve üretimden sorumlu müdürlerin bir kısmı da kadın. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Kadın olmaları, işyerinde kadın işçilerin yaşadığı baskı ve mobbingde bir farklılık yaratmıyor ne yazık ki.”

Eğer bir markaysanız ve dünyanın farklı ülkelerine de gıda üretiyorsanız, o zaman çalışanlara insan haysiyetine yakışır bir yaşam sürmeleri için ortam hazırlamanız lazım. Bu vakaları ihracat yaptığınız yabancı şirketler öğrendiğinde sizden mal almaya devam edecek mi sanıyorsunuz. Yüzyıldır bu marka bunu gizleyebildiği için ayakta kalmış eminim ki! Bundan sonrasının öyle olacağı ise kesinlikle kuşkulu!

*Görüştüğümüz işçilerin adını değiştirerek yazdık.

Fotoğraf: DHA

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kadınİşçi’nin “Kadınlar Sendikaların Neresinde?” başlıklı etkinliğine çeşitli işkollarından sendikacı kadınlar ve eylemci kadın işçiler katıldı. Kadın-sendika ilişkisinin ele alındığı toplantıda ortak talep; bağımsız bir kadın emek ağı kurulması oldu.
Kader’de çalışan kadınlar yaşadıkları mobbinge dikkat çekerek çalışma koşullarının düzeltilmesini istemişlerdi. Üye oldukları sendikayla iletişime geçilmesini de isteyen çalışanlardan Roza Kahya açıklamadan bir gün sonra işten atıldı. Roza ile bu süreci konuştuk.
“Bizi İzmir’e bıraksan, kayboluruz” diyen Agrobay işçisi kadınlar, bulundukları bölgedeki tüm seraları, tarlaları ve patronları tanıyorlar. Şimdi adım adım hakları için Ankara’ya ilerliyorlar. Biz de onların hikâyelerini gün be gün paylaşıyoruz. İşte Esma’nın hikâyesi:
Bir işyerinde, bölüm şefi ve işçi arasında şu konuşma geçiyor; “Makinanın başında bir saniye boş durmuşsun. O bir saniyede ne yaptın!?” Yanıt geliyor; “Tokam gevşemişti, saçım gözümün önüne geliyordu onu düzelttim!” Bir saniyenin savunmasını isteyen şirket; Gates Metal. Hareketleri kaydeden bir cihaz yerleştirmiş patron üretim makinelerine. Despotik uygulamalara ve çok düşük ücretlere tepki olarak işçiler greve gittiler. Grevci işçilerden Hicran ve Neşe ile görüştük..
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!